İnebolu’da doğmuş olan Oğuz Atay ‘ın, 70li yılların başlarına kadar birçok dergi ve gazetelerde yazar kimliği ile makaleleri yayımlansa da, buna rağmen tanınabilirliği çok yoktu. Kalıp olan Türk roman edebiyatına, çağdaş romanlar bakış açısıyla yeni bir soluk getirerek “Tutunamayanlar” adlı kitabıyla 1970’te TRT Roman Ödül’ü aldığında dikkatleri üzerine çekmiş ve tartışmaları berberinde getirmiş.
Kitabı “Tutunamayanlar’ın” ardından ikinci romanı “Tehlikeli Oyunlar’ı” ve öykülerini bir araya topladığı “Korkuyu Beklerken’i” yayımladı. 13 Aralık 1977 tarihinde beyninde oluşan tümör nedeniyle büyük projesi olan “Türkiye’nin Ruhu‘nu” yazamadan , İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Ölümünden sonra “Günlük ve Eylembilim” adlı kitapları yayımlandı.
Sağlığında ikinci baskıyı dahi göremeyen Oğuz Atay, ölümünden sonra kadri bilinen ülkemizde, kitapları onlarca kez basıldı. Yeni kuşağın popüler kültüre olan etkisiyle dizi ve filmlerde kitaplarından alıntı yapılarak sahnelendirildi, hatta duvar yazılarına dahi konu oldu. Keşke! yaşasaydı ve yazsaydı diye iç geçirdiğimiz Oğuz Atay toplamda yedi kitabıyla edebiyatımıza damga vurdu: Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Korkuyu Beklerken, Bir Bilim Adamının Romanı, Oyunlarla Yaşayanlar, Eylembilim, Günlük.
‘”Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?’
“Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim.”
“Ben de hepinizden farklı bir solucandım kim bilir?”
“Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.”
“Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada?”
“Herkesin istediği gibi yaşadığı uzak bir ülkenin özlemini duyuyorum.”
“Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. ”
“Kelimeden önce de yalnızlık vardı.. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık.”
“Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin.”
“Korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz.”
“Ne kadar ürkünç bir iş. Kafamın içinde belirsiz yaratıklar olarak yüzen ve sadece var olmalarıyla yetindiğim cisimciklerin resmini çizmek. Rüyaların resmini çizmek kadar güç.”
“Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var.”
“Sevmek zor geliyor. Alışmamışım yoruluyorum. Her an sevdiğimi düşünemiyorum. Bazen atlıyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum.”
“Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.”
“Ne istiyorlardı senden Selim? Belki sen çok şey istiyordun onlardan. Verdiğinin hiç olmazsa küçük bir parçası kadar birşeyler istiyordun. Sonunda kaçıyorlardı.”
“Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.”
“Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor.Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor ,anlıyor musun ? “
“Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.”
“Ah be albayım, neden bu kadar acımasız olur insanoğlu?”