Televizyon mu Dijital mi? | Terzi İncelemesi

Onur Şafak Yücel

İlk Planlanan Haliyle Televizyona Hazırlanan Terzi!

Çağatay Ulusoy, Salih Bademci ve Olgun Şimşek‘in başrollerini paylaştığı Terzi, 2 Mayıs’ta görücüye çıktı. Peki, sezon finaliyle heyecanlandıran Terzi dizisinin ilk sezonu nasıldı? İzlemeyenler için ağır spoiler içerir. Hazırsanız başlayalım.

Bir Modacı; Peyami Dokumacı!

Çağatay Ulusoy’un hayat verdiği karakter. Ünlü ve nev-i şahsına münhasır bir kişilik. Telefon ve sosyal medya kullanmayan, neredeyse hiç aşık olmamış, işine aşık bir adam. Kendi kurduğu krallığında, ailesinden uzakta yaşamayı tercih etmiş ve ailesinden kimseye bahsetmemiş. Büyük hayranlık duyduğu dedesinin ölümüyle hikayenin ikinci kısmı başlıyor.

Yakışıklı Psikopat; Dimitri!

Salih Bademci’nin yine harikalar yarattığı karakteri Dimitri. Eğlenceli bir karakter olan Dimitri, çapkın, neşeli ancak bir o kadar da psikopat… Bu psikopatlığının altında ne yatıyor henüz ortaya çıkmadı fakat nişanlısı Esvet’e yaptığı eziyetlerden psikopatlığının nerelere vardığını anlayabiliyoruz.

Esvet Ya da Firuze!

Şifanur Gül’ün hayat verdiği karakter. Göründüğü gibi iki ayrı karaktere sahip değil, bir nevi kamufle olma yöntemi. Gerçek kişiliği Esvet… Kendisini gizlediği karakteriyse Firuze. Dimitri’den kaçıp doluya tutulmasıysa kaderin bir cilvesi adeta. Firuze olarak Peyami’nin evine geliyor ancak hayatı herkes için farklı bir akışa sürüklüyor. Peyami’nin herkesten sakladığı zihinsel engelli babası Mustafa’nın bakıcısı olmak için adımını atıyor Dokumacı konağına…

Ve Oyunculuk Dersi; Mustafa Dokumacı!

Olgun Şimşek ve harika oyunculuğu. Peyami’nin babası ancak zihinsel engelli bir adam. Bedeni ellilerinde ancak ruhu da, aklı da henüz beş altı yaşında. Saf, masum ve bir o kadar da sempatik. Peyami babasından utandığı için terk ediyor baba memleketi Kars’ı. Ancak Mustafa sadece seviyor, herkesi ve her şeyi…

Etkileyici Bir Hikaye!

Karakterleri tanıttıktan sonra hikayeye geçelim. Peyami babasının durumundan utandığı için dedesine kendisini uzaklara göndermesini söyler. Dedesi bu durumu çaresiz kabul eder ve Peyami’yi İstanbul’a gönderir. Ancak İstanbul’da Peyami, Dimitri ve ailesinin yanında kalır. Dimitri ile yakın bir ilişki kuran Peyami kan kardeşliğine kadar uzanan bu dostluğu uzun yıllar sürdürür. Peyami bu sırada ünlü bir modacı olur ve adını tüm ülkeye duyurur. Bir defilesinden sonra dedesinin ölüm haberiyle Kars’a alelacele giden Peyami kaçtığı gerçekle tekrar yüzleşir; Babası zihinsel engelli bir adamdır.

Dedesinin cenazesi için Kars’a giden Peyami beklemediği bir haberle karşılaşır; Babaannesi ve babası da İstanbul’a gelmeye karar vermişlerdir. Peyami bu haberle yüzleşirken, kan kardeşi Dimitri düğün hazırlığındadır. Nişanlısı Esvet ile evlenmek için gün sayan Dimitri, hazırlıklarına tam gaz devam eder. Ancak nişanlısı Esvet için aynı durum geçerli değildir. Esvet, Dimitri’nin eziyetlerine dayanamayıp kaçar ve Peyami’nin babası için aradığı bakıcı adayı olarak Dokumacı konağına giriş yapar. Firuze olarak girdiği konakta birçok zorlukla karşılaşır ancak yılmaz ve tüm mücadelesini verir.

Kararsız Kalınan Bir İş!

Terzi, televizyona çekilecekti. Öyle ki fragmanı yayına girmiş, yayın tarihine gün sayıyordu. Hatta adı “Süslü Korkuluk” idi fakat ani bir kararla televizyon ile olan anlaşmasını bozdu. Hal böyle olunca yapımcılar işi dijitale yapmaya karar verdi. Ancak işler burada istendiği gibi gitmemiş belli ki… En başında televizyon olarak kurgulanan iş dijitale geçince kafalar karışmış. Ama bu öyle net göze çarpan bir detay değil. İzledikçe bu kanıya varıyorsunuz ve sonunda “Galiba televizyona yapsalardı daha iyiydi” diyebiliyorsunuz.

Kopukluklar Çok Fazla!

Hikayede belli kısımlar oldukça kopuk. Oldu bittiye gelen çok sahnesi var ve bu sahnelerin açıklamalarını da göremiyoruz. Yani işin sonunda senarist bile hangi sahnenin neden olduğunu bilmediği noktalar olduğu kanısına varabilir. Ancak iş öyle bir noktada bitiyor ki, “2. Sezonu gelse de izlesek” diyorsunuz. Oyunculuklarda kusuru olan kimse yok. Herkes doğru motivasyonla oynamış ve işe güvenmiş. Olgun Şimşek, Aras Bulut’un performansından sonra “ben de buradayım” diyor. Salih Bademci ise bildiğimiz gibi, şov yapıyor.

Renk, Müzik ve Görsel

Renkleri de televizyon işine daha yakın olduğunu gösteriyor. Dijital işlerden alışık olmadığımız bir renk kullanımı var dizinin. Müzikler ise çok geniş skalada kullanılmamış, sanki müzik kıtlığı var gibi neredeyse her sahnede aynı şarkıya yer vermişler.. Adeta “nasıl olsa dijitale yapıyoruz, müziksiz de olur” demişler gibi.  Görsel olarak çok büyük bir şölen sunmadılar ancak ne olursa olsun izlenmesi gereken bir iş olarak katalogda yerini aldı.

Siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım!

Yorum Yaz

Diğer Yazılar

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanıyoruz. karmaturkiye.com'u kullanarak çerezlere izin vermiş olursunuz.

Tamam