Eserleriyle yerli düşüncenin sesi olarak kabul edilen Küçük Ağa, Osmancık gibi kitapların yazarı Tarık Buğra, vefatının 25. yılında yad edilecek. Gazeteci, roman, hikaye, oyun ve fıkra yazarı Tarık Buğra, vefatının 25. yılında anılıyor.
Edebiyatımıza kazandırdığı önemli eserlerle ölümsüzler arasında yer alan yazar Tarık Buğra’nın ölümünün üzerinden 25 yıl geçti.
KÜÇÜK YAŞTA BAŞLAYAN OKUMA MERAKI
Akşehir’de 2 Eylül 1918’de dünyaya gelen Tarık Buğra, ilk ve ortaokulu da burada tamamladı.
Hukukçu olan babası Mehmed Nazım Bey’in kütüphanesinden çok etkilenen ve çocukluğunda edebiyata merak salmaya başlayan Buğra’nın, para biriktirerek aldığı ilk kitap, Peyami Safa’nın “Cingöz Recai/Aynalı Dolap” adlı eseri oldu.
EDEBİYATA HİKAYEYLE BAŞLADI
Lisede, hocası Hakkı Süha Gezgin’in teşvikiyle ilk hikayelerini yazmaya başlayan ve 1936’da liseden dereceyle mezun olan Buğra, aralıklarla İstanbul Üniversitesi’nin tıp ve hukuk fakültelerinde kısa sürelerle okudu.
ÇEŞİTLİ İŞLERDE ÇALIŞTI
Buğra, yaklaşık 3 yıl yaptığı askerlik görevinin ardından maddi sıkıntılar yaşarken, 1947’de kaydolduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okurken okul masraflarını çıkarmak için tezgahtarlık ve muallim muavinliği yaptı.
“OĞLUMUZ” HİKAYESİYLE HAYATI DEĞİŞTİ
Mehmet Kaplan, Kasım Küfrevi ve Ahmet Hamdi Tanpınar ile dostluklar kuran Buğra’nın hayatı, “Oğlumuz” hikayesinin Mehmet Kaplan tarafından “Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Hikaye Yarışması”na gönderilmesiyle değişti.
GAZETECİLİK YAPTI
Buğra bu yarışmada ikinci oldu ve 1949-1952 arasında, Akşehir’de babasıyla birlikte “Nasreddin Hoca” gazetesini çıkardı.
Babasını 1952’de kaybetmesiyle birlikte gazeteyi elden çıkaran ve İstanbul’a dönen yazar, profesyonel gazetecilik hayatına “Milliyet” gazetesi bünyesinde başladı.
ROMAN KAHRAMANLARINI İDEALİZE ETMEDİ
Tarık Buğra, gazetelerde düzenlediği sanat sayfalarında aynı zamanda tiyatro eleştirileri yaptı ve “Haftalık Yol” dergisini çıkardı.
Gazeteciliğe olan ilgisini 1983 sonuna kadar devam ettiren yazar, “Tercüman”da çalıştığı sırada enfarktüs geçirip emekliliğini istedi ve edebiyat çalışmalarına ağırlık vermeye başladı.
Daha sonra “Çınaraltı” ve “İstanbul” dergilerinde hikayeler kaleme almaya devam eden Tarık Buğra, hikayelerinde daha çok yakın çevre, aile hayatı ve sevda ilişkilerine yoğunlaşırken, kasaba hikayelerinin ilk güzel örneklerini verdi.
Buğra’nın, olaydan ziyade atmosfer anlattığı hikaye ve romanlarında hüznün büyük bir payı görülürken, roman dünyasında Buğra’ya sağlam ve sarsılmaz bir yer sağlayan eseri ise “Küçük Ağa” oldu.
“Osmancık” romanıyla da Osmanlı’nın kuruluş yıllarını anlatan ve bu devleti kuran irade, şuur ve karakterin tahlilini yapan Tarık Buğra, doğallığına önem verdiği roman kahramanlarını hiçbir zaman idealize etmedi.
Türk edebiyatının usta ismi Tarık Buğra anılacak
1994’TE HAYATINI KAYBETTİ
Tarık Buğra, iki evlilik yaptığı yaşamında ciddi anlamda sağlık problemlerine 1993 Eylül’ünde yakalandı ve Akçay’da tatildeyken rahatsızlanarak, bir ay sonra kanser teşhisiyle yatağa düştü.
Çapa Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirilen ameliyatın ardından yaklaşık 4 ay daha yaşayan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994’te vefat etti ve annesi Nazike Hanım’ın yanına defnedildi.