Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kapadokya, büyülü atmosferi, tarihi dokusu ve peri bacalarıyla sadece ülkemizde değil, dünya çapında da oldukça meşhur. Persler döneminde “Güzel atlar ülkesi” anlamına gelen ve “Katpatukya” olarak adlandırılan Kapadokya, Nevşehir, Niğde, Aksaray arasında kalan bölgeye verilen isimdir.
Ağırlıklı olarak Nevşehir’in ilçelerini kapsayan bölge, doğal oluşumlar ve yeryüzü şekilleri ile ünlüdür. Bu şekiller ortalama 60 milyon yıl önce aktif volkanik dağlar olan Erciyes, Hasandağ ve Güllüdağ‘dan püsküren lavların ve küllerin birikmesi sonucu oluşmuştur.
Böylesine farklı ve masalsı bir hikayeye sahip Ürgüp’e bağlı Karain Köyü‘nün hikayesi ise yaklaşık 40 yıl öncesine dayanıyor. Peri bacaları olarak adlandırılan oluşumlarla dip dibe bir yaşamın sürüldüğü Karain Köyü’nün, ne daracık sokaklarında koşuşturan çocukların sesi, ne de hayvanlarını güden çobanların ıslıkları duyuluyor artık.
Karain Köyü’nü ziyaret ettiğinizde, Hollywood yapımlarındaki “Hayalet Kasaba” ortamını hemen fark edeceksiniz. Gerçek olan da bu. Karain Köyü, artık yalnızca terk edilmiş bir köy. Bugünlerde, köyün ana yolundan günde yalnızca birkaç araç geçiyor, hepsi bu.
Karain Neden Terk Edildi?
Peri bacaları, yemyeşil doğası ve pınarları ile Karain Köyü, bir zamanlar bölgenin en kalabalık köylerinden biriydi. Bol suyu ve bolca üzüm yetiştirilen verimli toprakları ile Karain, yıllar önce yaşamın ve üretimin tüm hızıyla sürdüğü bir yerdi. Öyle ki, Türkiye’nin ilk köy kütüphanelerinden birine, çiftçilere hizmet veren Tarım Kredi Kooperatifi’ne, bir PTT şubesine ve bir sağlık ocağına sahipti. Bugün köyde dolaşırken bu binalara ait tabelaları görmeniz mümkün.
Köyü gezerken etrafınıza baktığınızda yaşları 250 kadar olan evleri göreceksiniz. Hatta bazı evlerin yarısı mağaralara bağlı, diğer yarısı betonarme şeklinde. Mağara kısımları orijinalliğini korumakta. Bazı evlerde bu odaların mutfak, hayvanların kaldığı ahır ve depo olarak kullanılan kilerleri de görmek mümkün. Dışarıdaki hava sıcaklığı ne olursa olsun, tüm bu mağara odaların sıcaklığı 15-16 civarında ve tamamı nemsiz.
Karain Köyü, yetmişli yılların sonlarına kadar çevre köylerin de merkezi konumundaydı. Gün içinde civar köylerden buraya gezmeye veya işlerini halletmeye gelenler oluyordu. Hayat normal bir şekilde akmaya devam ederken, bir anda köyde kanser vakaları ortaya çıktı. Hatta köy nüfusunun neredeyse yarısının yakalandığı bu amansız hastalık yüzünden, köyde sıralı ölümler başladı. Yetmişli yıllarda köyde görev yapan öğretmenler, durumu Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde görev yapan bir doktora anlattı ve köyde bilimsel araştırma için çalışma başlatıldı.
Uzmanların yaptığı araştırmalar, korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı. Halkın, kansere yakalanmasının sebebi bölgenin toprağıydı. Bu köydeki toprak, evlerin yapımında, zemininde ve duvarlarında kullanılıyordu. Ne yazık ki hiç kimse evlerin yapımında kullanılan toprağın içindeki maddelerden haberdar değildi. Volkanik küllerin karıştığı toprak ve kayalardaki çeşitli mineraller, evlerin içine kadar girmişti ve içinde yaşayanlar her an bu mineralleri soluyorlardı. Köydeki toprakta farklı isimlerle bilinen ve doğal silikat minerali olan asbest maddesine rastlandı. Bu maddenin etkisiyle görülen ölümlerin nedeni, Mezotelyoma adı verilen ve akciğer zarında görülen kanser türüydü.
Karain’de ortaya çıkan bu korkunç durumun ardından, TBMM’de oluşturulan Kanser Araştırma Komisyonu’nun da verdiği raporlar doğrultusunda köyün taşınmasına karar verildi. Bunun üzerine köy halkı başka köylere ya da büyük şehirlere göç etti. Yaklaşık 40 yıl devam eden bu süreç boyunca 400 kadar insan hayatını kaybetti.
Bütün bu olayların ardından, Karain’in üzerinin tamamen toprakla örtülüp bölgenin ağaçlandırılmasına karar verildi.
Kaynak: Neredekal.com – Sevgi Özdil