“İstanbul’da mahalleler, yirmi otuz senede bir çehre değiştire değiştire yaşarlar ve günün birinde park, bulvar, yol, sadece yangın yeri, ‘hali arsa’ geleceğe ait çok zengin ve iç açıcı bir proje olmak üzere birdenbire ortadan kaybolurlar.” Böyle anlatır İstanbul’u Ahmet Hamdi Tanpınar… Ve daha nice yazar, nice şair; sözcüklerini İstanbul’un ihtişamını anlatmak için kullanırlar. Yahya Kemal Beyatlı, “Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada; sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan” demiştir örneğin… “Kadını keskin bıçak, taze kan gibi sıcak İstanbul!” diye bahseder ünlü yazar Necip Fazıl, şehr-i İstanbul’dan. Filmlere, masallara, kitaplara konu olan İstanbul’da sizin hangi anılarınız var? Mutlaka bilirsiniz…. Hangi köşesinde, hangi duygunuzu bıraktınız? Eğer hala geçmediğiniz sokakları, gitmediğiniz mekanları ve yaşamanız gereken anları varsa bu şehrin, bir an önce işe koyulmalısınız: Çünkü anlatmak için sözcüklerin yetmediği gibi, gezmek, görmek için de vakit yetmez İstanbul’a!
Nereden başlayacağınızı bilemiyor musunuz? Karşınızda, Karma Türkiye‘nin sizin için hazırladığı İstanbul Mobile Gezi Rehberi.
1- İstanbul’da bulunan ve her daim bahsedilen 7 tepeyi biliyor musunuz?
Büyük Konstantin 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun başkentini Roma’dan İstanbul’a taşırken bir çok kurum ve yapı gibi 7 tepe efsanesini de buraya uyarlamış, Haliç’in kenarındaki yükseltiler tepe ilan edilmişti… İşte o tepeleri mutlaka bilmeli ve o bölgelerde gezmelisiniz!
- Sultanahmet bölgesi
- Nuruosmaniye-Çemberlitaş bölgesi
- Süleymaniye-Beyazıt bölgesi
- Fatih Camii’nin olduğu bölge
- Yavuz Selim Camin’in olduğu bölge
- Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nin olduğu bölge
- Kocamustafapaşa bölgesi
2- Yeraltındaki İstanbul’u keşfedin. Binbirdirek ve Yerebatan Sarnıçlarını gezin.
Dan Brown‘un Cehennem adlı romanının bir kısmı İstanbul‘da geçiyor. En mühim mekan ise Yerebatan Sarnıcı. Kitabın sonlarında epey ayrıntılı bir biçimde tasvir edilen Gorgon (Medusa) Başı’nı görebilirsiniz. Ayrıca, yer altındaki İstanbul’un bununla sınırlı olmadığını bilin! Bir halı mağazasının altında kocaman bir dünya bulabilirsiniz. Sultanahmet Nakilbent Sokak’ta yer alan Nakkaş Halı mağazasının altında yeryüzünün en eski sanat galerisi var. 5. yüzyıl olarak tarihlenen bu sarnıca girmek için izin almanıza gerek yok!
3- Hisarları gezin… Anadolu Hisarı’ndan Rumeli Hisarı’na geçerken Nedim Gürsel’in Boğazkesen’ini okuyun. Çandarlı Halil Kulesi’ni ziyaret edin.
Rumeli Hisarı’nın adı Fatih vakfiyelerinde “Kulle-i Cedide”, Neşri tarihinde “Yenice Hisar”; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerindeyse “Boğazkesen Hisarı” olarak geçmiş. Yapımda kullanılan keresteler İzmit ve Karadeniz Ereğlisi’nden, taşlar Anadolu’nun değişik yerleri ve çevredeki harap Bizans yapılarından elde edilmiş. Bu anıt yapı, 1953 yılında büyük bir restorasyon geçirerek müze olarak düzenlendi ve 1968’ten beri ziyarete açık.
4- Mutlaka ünlü sahafları gezin, kitap müzayedelerini izleyin. Kitap kokusunu içinize çekin!
Kadıköy’den Taksim’e, Beşiktaş’tan Beyazıt’a kadar her yerde, her çeşit kitabı bulabilir ve bambaşka bir dünyaya hayretler içinde dahil olabilirsiniz!
5- Aşiyan’a gidin. Fikret’in evini ve cümle şairlerin kabirlerini ziyaret edin.
Tezer Özlü, Turgut Uyar, Orhan Veli Kanık, Cihat Arman, Özdemir Asaf, Attila İlhan, Münir Nurettin Selçuk, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı’yı ziyaret edebilirsiniz.
Ayrıca, Aşiyan yollarından seslensek, duyar mısınız?
6- Galata Kulesi’ne mümkünse sevdiğiniz biriyle çıkın. Yüzlerce yıldır gözcülerin ve sözcülerin gözetlediği tarihi limana bir de siz bakın.
Rivayete göre, Galata Kulesi’ne sevgilisiyle çıkan, o kişiyle evlenirmiş… Sevdiğiniz biriyle o manzaranın tadını çıkarabilir; hatta bizce, birlikte Hezarfen Ahmet Çelebi’yi düşünebilirsiniz. O manzaradan uçmayı istemekse haksız mıydı?
7- Koşa koşa Pierre Loti’ye çıkın!
Pierre Loti, İstanbul’a hayranlığıyla tanınan Fransız asıllı bir subaymış… Bu tepeye ismini veren de, onun bu hayranlığıymış! Çıkarken teleferik, inerken yaya olarak inmek iyi olabilir. Ayrıca, Çemberlitaş’ta Loti’nin kaldığı evi ve Necmettin Okyay‘ın kitabesini mutlaka görün.
8- Süleymaniye’de bir bayram sabahı şu manzarayı terastan seyredin ve güneşin selamını alın.
Deha Mimar Sinan‘ın kalfalık eseri olan Süleymaniye Camiisi, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman‘ın emriyle 1551-1558 yılları arasında yapılmış. Bu muhteşem eseri ve manzarasını gördükten sonra, yakınlarda bir yerde, benzer bir manzarayla kahvaltı edebilirsiniz… Ancak bütün ömrünüzce gördüğünüz hiçbir yer, burası gibi olmayacaktır.
9- Kıyı şeritlerinde balık ekmek yiyin. Şehrin balıkla ve palamutla olan muhabbetinin sebeplerini öğrenin.
10- Üsküdar, Çamlıca Tepesine çıkın. Oradan Kız Kulesi’ni seyretmeye gidin. Ve daha sonra Kız Kulesi’ne de gidin.
Kız Kulesi, M.Ö. 5. yüzyılda Yunanlar tarafından İstanbul Boğazı’nın Üsküdar Salacak sahiline yakın bir noktaya kurulmuş. O gün bugün, Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirine aşıkmış…
Bu efsaneyi bilmeyen var mı gerçekten?
11- Kanlıca’da yoğurt yiyin ama önce Mihrabat Korusu’na çıkın.
Bulgaristan’dan göç ederek Kanlıca’ya yerleşen ve “93 muhaciri” olarak da anılan Poyraz İbrahim Ağa‘nın temelini attığı Tarihi Kanlıca Yoğurdu’nu günümüzde 3. kuşaktan Muhammed Ali Sakkaf mayalıyor.
12- İlkbaharda Adalara gidin.
Aya Yorgi Kilisesi’ni ziyaret edin, Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ni gezin, Kalpazankaya’ya gidin… Ve Büyükada Rum Yetimhanesi’ne görün! Manastır Tepesi’nde bulunan ve 1899 yılında otel olması amacıyla inşaası tamamlanan ve yetimhane başta olmak üzere bir çok amaçla kullanılan bina çok uzun senelerdir kullanılmıyor. Binanın en büyük özelliği ise Avrupa’nın en büyük, Dünya’nın ise ikinci büyük ahşap binası olması.
13- Gülhane’den Sultanahmet’e, oradan Eminönü’ne yürüyün… Ayasofya gibi, önceden kilise olan camiileri seyredin. Oradan yavaş yavaş Beşiktaş’a, sonra Ortaköy’e akın…
İstanbul’da ayağınızın değdiği her taşın, elinizin dokunduğu her duvarın köklü bir tarihi olduğunu hatırlayın!