İtalyan Sineması’nın Usta Yönetmeni Yaşamını Kaybetti
The Last Emperor filmi ile 9 dalda Oscar kazanan, The Conformist ve Last Tango in Paris gibi filmlerle sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran Bernardo Bertolucci, bir süredir tedavi gördüğü kanser hastalığına yenik düştü. Bernardo Bertolucci, Roma’da bulunan evinde, 77 yaşında hayata gözlerini yumdu. Komünist kimliğini yansıtan Devrimden Önce ve Konformist filmleriyle adını duyuran Bertolucci, 1972’de Marlon Brando ve Maria Schneider’in rol aldığıParis’te Son Tango filmiyle dünya çapında ün kazandı.
Oscarlı Yönetmen Bernardo Bertolucci’nin Filmleri
La Commare secca, 1962 (Korkunç Orakçı)
Prima della rivoluzione, 1962 (Devrimden Önce)
Il Canale, 1966
Partner, 1968
Amore e rabbia, 1969
La Strategia del ragno, 1970 (Örümceğin Stratejisi)
Il Conformista, 1971 (Konformist)
Ultimo tango a Parigi, 1973 (Paris’te Son Tango)
Novecento 1900, 1976 (1900/Bin Dokuz Yüz)
La Luna, 1979 (Ay)
La Tragedia di un uomo ridicolo, 1982
L’Ultimo Imperatore, 1987 (Son İmparator)
The Sheltering Sky, 1990 (Çölde Çay)
Il piccolo Buddha, 1993 (Küçük Buda)
Io ballo da sola, 1996 (Çalınmış Güzellik)
L’Assedio, 1998 (Teslimiyet)
Ten Minutes Older: The Cello, 2002
I Sognatori, (Düşler, Tutkular & Suçlar)2003
Me and You, 2012 (Ben ve Sen)
“Benim için film yapmak, anne babasının yatak odasında nelerin döndüğünü anahtar deliğinden izleyen çocuğun yaşadığı gerilimi verme sanatıdır.”
“Benim senaryolarım, daha çok konunun ana hatlarını içerir. Filmin akışı, zamana ve olaylara bağlıdır. Sonuç baştan belli değildir. Film, kendini oluşturarak ilerler. Karanlıkta hareket eden başıboş bir gemi gibi…”
S.Gerard, T. Jefferson Klime ve Bruce Sklarew’in derlediği Bernardo Bertolucci’nin kitabından…
“Babama öykünüp şiir yazmaya başladıktan, ardından babamdan kurtulmak için şiir yazmayı bıraktıktan sonra benim sinemaya ilk adım atışım, Pasolini‘nin asistanlığını üstlenmekle olmuştur. Pasolini bir dil icat ediyordu ve ben de onun yardımcısıydım. O zamanlar Marksizmi seçen bir burjuvadan beklenecek bütün sevgi, tutku ve umutsuzluklarla dolu bir Marksisttim. Gece tartışmalar ve hayallerle uykuya dalıyor, gün ağarırken sabaha değil, geleceğe gözlerimizi açıyorduk. Rehberlerimiz Rosselini ve Godard‘dı. Aslında bence de sinema her zaman politiktir, fakat sistem içinde yapılan bütün filmler aynı zamanda sistem tarafından sömürüye açıktır. Yine de günümüz dünyasında, bize kalan tek iletişim yolunun duygu olduğu kanısını taşıyorum. Aklın kaynağını ancak duygular aracılığıyla yeniden keşfedebiliriz ve bu bakımdan sinema müthiş bir kaynaktır…”