24 Eylül 1996’da hayata gözlerini yuman, ‘annesinin hayat, Türkiye’nin sanat güneşi’ Zeki Müren; 87 yaşında.
6 Aralık 1931 yılında doğmuşum. İyi halt etmişim.
Tophane mahallesi, orta pazar caddesindeki 30 numaralı ev. Sadece mahallenin değil, Bursa’nın en iyi giyinen erkeği diye ün salan Kaya Bey ve güzelliği ile mahallenin göz bebeği Hayriye Hanım sıkıntıda. Mahallenin ebesi Rukiye Hanım koşturup duruyor. Gün doğmak üzere. Sabah ezanına bir çığlık karışıyor. Rukiye Ebe bir yandan bir oğlan doğduğunu müjdeliyor, bir yandan da sanki içine doğmuş gibi “göbek bağını uzun keseyim de sesi güzel olsun” diyor. Babaanne, başarılı ve zeki olsun diyerek adımı Zeki koyarken, dedem kulağımdan silinmeyecek ve ilk müzik dersim olan ninniyi fısıldıyor kulağıma.
İşte ben böyle doğmuşum, Zeki Müren olmuşum..
Zeki Müren’in doğum günü, aynı zamanda, O’nun sayesinde Türk Sanat Müziği Günü oldu.
Türkiye’de ilk altın plak ödülünü aldı. Hiçbir enstrüman yardımı olmadan tüm notaları doğru okuyabilen tek sanatçıydı.
500’ü aşkın plağı vardı, bir şiir kitabı yazdı ve 18 filmde oynadı. Maksim Gazinosu’nda da 11 yıl aralıksız sahne aldı.
İlk kez sesini duyurduğu ve yıllarca canlı canlı konserler verdiği İstanbul Radyosu’nun 12 numaralı mikrofonuyla hayatlarımıza giren kusursuz ses, bugün 87 yaşına bastı.
Türkiye’nin sanat güneşi, paşası Zeki Müren’i, Google da unutmadı.
Saygıyla anıyoruz.
Şiirlerde romanlarda, gelmiş geçmiş zamanlarda; tamburlarda, kemanlarda.. Şarkılarla yaşıyorum!