Polonyalı doktor ve yazar Stanislaw Lem; pek çok felsefi düşüncesini, gençliğinde yaptığı otomobil tamirciliğini ve tıp eğitimini başarıyla bilim kurgu romanlarının içine yedirerek kendine has bir tarz yaratmayı başarmıştı. Yazdıkları Matrix başta olmak üzere pek çok popüler kültür ürününe ilham veren bu değerli yazarı tanımaya hazır mısınız?
Yaşam öyküsü…
Stanislaw Lem, 1921 yılında dünyaya geldi. Gençliğinde tıp eğitimi gören lem, 2. Dünya Savaşının başlaması ile eğitimini bıraktı. Savaş yıllarında otomobil tamirciliği ve elektrik teknisyenliği yaptı. 1946 yılında Krakow’a yerleşen lem, tıp eğitimini tamamladı. Aynı yıllarda şiir yazmaya ve bilimsel yöntem üzerine kuramsal araştırmalara başladı. İlk romanı The Man From The Mars haftalık bir dergide basıldı. Daha sonra kısa hikayeleri ve şiirleri dergilerde yayımlandı.
Ardından en önemli eserlerinden biri olan Dönüşüm Hastahanesi’ni 1948 yılında yazmaya başladı. Kitap, Stalin’in dönemi baskıcı politikalarının etkisiyle 8 yıl boyunca basılmayı bekledi. Lem’in tabiri ile kitap işkence gördü.
Stanislaw Lem, ilk bilim kurgu kitabı Astronauts’u 1955’te yayımladı. Lem, kitabının hikayesini şöyle anlatıyor; “1950 yılında yazarlar sendikasında şişman bir beyle tanıştım. Kim olduğunu bilmeden onunla sohbet ediyordum. bir keresinde “polonya edebiyatındaki bilim kurgu türünün yoksunluğundan” bahsediyorduk. Bana “sen böyle şeyler yazabilir misin?” diye sordu. Ben de hiç düşünmeden “evet” cevabını verdim. akabinde, Cezytelnik yayınevinden bir bilim kurgu roman teklifi aldım. Arkadaşım meğerse bu yayınevinden Jerzy Panski imiş. Konunun ne olacağını bilmeden adı “Astronauts” olacak bir kitap için imzayı attım. Ve kısa bir zamanda kitabı tamamladım. Böylece ilk bilim kurgu kitabım basılmış oldu.“
Lem, daha sonra klasik ve ciddi sayılan “Aden”, “Yıldızlardan Dönüş”, “Solaris”, “Yenilmez” ve daha hicivli olan “Yıldız Güncesi”, “Ölümlü Makineler”, “Dünya’da Barış” adlı kitaplarını yazdı.
Lem’in yazmaya başladığı ilk dönemlerde iyimser ve sosyalist rejimle uzlaşmacı roman ve hikayeler kaleme aldı. Yazılarında teknolojik gelişmeleri, modern toplumu ve sağduyulu bilim adamlarını ele aldı. 1960’lı yıllarda lem daha bağımsız, daha deneysel ve radikal bir tarzı benimsedi. Polonyalı komünist rejim, bilim kurguyu edebiyatın önemli bir dalı olarak görmese de kendilerine yapılan eleştirilere müsamaha göstermedi. Demir perde döneminde Lem, yasak konuları/soruları fantezi kılıfına altında işlemeye hatta kimi kitaplarında kahramanlarına verdiği takma adlarla insanları hicvetmeye devam etti.
Lem, uluslararası alanda adını 1965’de yazdığı, ingilizceye 1974 yılında çevrilen “Cyberiada” ile duyurmaya başladı. Cyberiada, robotların yönettiği mekanik bir dünyada geçen kısa öykülerden oluşuyordu.
Kitaplarında neler vardı?
Stanislaw Lem‘in eserleri, kendisi doğu bloğunun bilim kurgu yazarlarından olduğundan ana akım bilim kurgu yazarları kadar yayınlanmamıştır. Bunun etkisi Türkiye’de de görülmüş, uzun bir süre eserleri pek bulunamamıştır. Fakat okunduktan sonra bilim kurguda özgün bir yeri olması gerektiği anlaşılır. Çünkü bilim kurgu sadece bilimin öyküleştirilmesi değildir. aynı zamanda sorulması gereken sorular ve bilimin sorgulanması demektir. Stanislaw Lem de zaten bunu yapmaktadır. okunurken kitaplarının yazım tarihleri dikkate alınmalıdır. O, doğu bloğunun soğuk savaş zamanındaki bir bilim adamıdır. sırf bu açıdan bile en azından dikkate alınmayı hak eder.
Kitaplarının genelinde soğuk savaşın etkisi görülür. Tabii ki Sovyetlerden ve ABD’den bahsetmez ama genelde herhangi bir güç dengesi nükleer silahlarla tasvir edilir. Herhangi bir uzay gemisinin en ciddi gücü nükleer enerjidir. ve bu kaynaktan büyülü gibi söz edilir ve bu güç her şeyin arkasındadır. Silah olarak atom bombasına ise çok fazla vurgu yapılır. Hem “Yenilmez“de, hem de “Aden“de insanların en çok merak ettiği şey karşı tarafın atom bombasına sahip olup olmadığıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı Lem’in soğuk savaştan, ve atom bombasının yarattığı gerginlikten etkilendiğini söylemek yanlış olmaz.
Lem modernizm döneminde “bilim her şeyi çözer” görüşü ile yoğrulduğundan hep bu düşünce ile savaşır, yazar, anlatır…