5 arkadaş hep birlikte toplanıp bir yola çıktılar. 1. Dünya savaşı ve milli mücadele yıllarında sanatlarıyla var olmaya başladılar… Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik gibi konuları ele aldı Hecenin Beş Şairi İlk şiirlerinde aruz ölçüsü kullandılarsa da, sonrasında hece ölçüsü kullanmaya başladılar. Şiirde sade ve özensiz olmayı, süsten uzak durmayı, sadece ama sadece anlatmayı tercih ettiler. Dörtlüklerle değil yeni biçimlerle yazılarını sürdürdüler… Şiirde bir devrim yarattılar. Hecenin Beş Şairi
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)
Şiir yazmaya 1. Dünya savaşı dönemlerinde aruz ölçüsü ile başladı Çamlıbel. Daha sonra hece ölçüsüyle yazmaya karar verdi ama heceyle şiir yazarken aruzla da yazmaya devam etti. Duygu ve düşünceyi aynı anda yürüttü. Eserlerinde ‘romantik’ ve ‘realist’ konuları ve hayatını işledi. Anadolu’yu, memleket sevgisini işledi Aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık gibi temalar eserlerinde çokça hissedildi. Akıcı bir dil ve güçlü üslubu ile çarpıcı eserler ortaya koydu. Söz sanatlarını kullanmaktan hiç vazgeçmedi.
Son Aşk
Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,
Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene
Ak düşünce saçların kumral rengine
Kollarında son aşıkın ben olacağım.
Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen,
Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün
Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün …
O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?
Enis Behiç Koryürek (1891-1949)
İlk şiirlerini Servet-i Fünun etkisinde kalarak yazdı. Şiire aruz ölçüsü ile başladı. Hece ölçüsü ile yazdığı ilk şiirlerinde aşka yer verdi. Kurtuluş Savaşı yıllarında milli duygular ve kahramanlık konularını ele alarak epik şiirler yazdı.
Sevgi
Nasıl söylesem bilmem,
Ve anlatsam ne ile?
Bu öyle bir duygu ki
Gelmez kaleme, dile…
Sen varsın bakışımda,
Her nefes alışımda,
İçimde ve dışımda,
Günahlarımda bile!
Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967)
Şiire aruz ölçüsü ile başladı. Ziya Gökalp’in etkisiyle hece ölçüsünü benimsedi, bu türün başarılı örneklerini verdi. ‘Hecenin Beş Şairi’nden biri olarak ünlendi. Şiirleri Türk Yurdu, Servet-i Fünun ve Büyük Mecmua’da yayınlandı. Akbaba dergisinde akıcı bir dille, rahat okunur bir tarzda yazdığı fıkralarında siyasal mizahın özgün örneklerini verdi.Şiirlerinde günlük hayatı sade bir dil ile işledi.
Giden Gelmez
İşittim ki, benim için ağlıyormuşsun,
Hala adım düşmüyormuş dudaklarından!
Geçenlerde bir yolcudan beni sormuşsun,
Metruk, ıssız bir manastır gibiymiş odan!
Çamlıklarda tek başına geziyormuşsun,
Gözyaşların anıyormuş eski günleri…
Ümidini siyah ufuklarda yormuşsun,
Sanmışsın ki, giden günler gelecek geri!
Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)
Şiirlerinde daha çok şahsi konuları işlemiştir. Bazı şiirlerinde Halk şiirlerini de kullanmıştır. Kişisel duygularını lirik ve incelikli dizelerle okurlarına ulaştırmıştır.
Veda
Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?
Hani ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın
Gelse de en acı sözler dilime
Uçacak sanırdım birkaç kelime…
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)
Şiire aruzla başlamıştır. Aruza veda adlı şiiriyle, aruz veznini bırakıp heceye yönelmiştir. Şiirlerinde hüzün ve melankoli gibi bireysel duygulara, aşk ve ölüm temalarına rastlanır.
Anadolu Akşamı
Bir mektup parçası
Sevgilim, ne kadar hüzünlü bilsen
Bu ölgün akşamın ölgün bestesi,
Uzak tepelerden, dağlardan esen
Aşina olduğum rüzgarın sesi.
Gölgeler içinde ağaçlar yorgun,
Her tarafta yetim bir tevekkül var.
Sanki fısıldıyor Anadolu’nun
Uyuyan ruhuna ninniler rüzgar.
Sürüler iniyor karşı bayırdan,
Günün son ışığı vurmuş dereye.
Bir Muğla türküsü yükseldi kırdan:
“Ayşem, aygın baygın Ayşem, nereye? “