Yakın Dağ (İdil Berf)
Açılışı değerli bir ressamın şiir kitabıyla yapıyoruz. 1980’de dünyaya gelen İdil Berf bundan önce de ‘’Yunus Boyutu’’ kitabıyla biliniyor. İlhamını doğadan, saflıktan, yaratılıştan aldığını belirten ressam – yazar, Yakın Dağ’da da okuyucuya tabiatla iç içe geçmiş bir şiir evreni açıyor. ‘’Resmim ve ben doğaya karıştık harmanlanıyoruz.’’ diyen bir ressamın şiirde de bize aynı harmanı verdiği kuvvetle muhtemel. İdil Berf’in kitabın arka kapağına da konu olan dizeleri:
O an ruhlar kanatlanır
inciler yayılır üzerimize
deniz kokan ormanda
görür bakışımız
görünmeyenleri bile
Dünyanın Kitapları (Orhan Tüleylioğlu)
Dünyanın Kitapları oldukça dikkat çekici bir çalışma, çünkü dünyanın her yerinden sanatçı, yazar ve filozofun tabiri caizse reytingi yüksek vakalarına odaklanıyor. Nedir bu vakalar? Tanıtım bülteninden bu soruya cevap arayalım:
– Dünyaca ünlü Mona Lisa tablosu nasıl çalındı?
– Susan Sontag’ın katiyen karşı olduğu dört şey neydi?
– Gandhi, İngiliz egemenliğini sonlandırmayı nasıl başardı?
– Picasso’nun Nazilere resmiyle verdiği cevap neydi?
– Sinoplu Diyojen’in çilesi neden bugün de devam ediyor?
– Orhan Veli daha uzun yaşasaydı romanlarını da okur muyduk?
– Ömer Hayyam’ı neden hala çok seviyoruz?
Ne Oralı Ne Buralı (Işıl Öz)
Birincil elden tanıklıklarla, bir hadisenin yaşayıcılarıyla yapılan söyleşiler konunun da ehemmiyetiyle orantılı olarak çok ilgi görüyor. Işıl Öz de bu çalışmasında türlü sebeplerle ABD’ye göç etmek durumunda kalan kadınlarla bir araya gelerek onların zorlu yaşamlarını aktarıyor. Bunun için otuz beş kadınla bir araya gelen yazar Amerika’da yaşamını sürdüren kadınların iyisiyle kötüsüyle nasıl bir yaşam içerisinde bulunduklarını ilk elden okumamızı sağlıyor. Tanıtım bülteninden bir cümle: ‘’Sadece buradan ABD’deki yaşama bakmak için değil, yaşadığımız ülkenin oradan nasıl göründüğüne dair bir farkındalık kazanmak için de bu kitabı mutlaka okumalısınız.’’
Menekşeli Bilinç (Nezihe Meriç)
Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Nezihe Meriç’i kaybedeli on yıl oldu. Toplumsal atmosfer içerisinde kadınların yaşadıkları sorunları, engelleri öyküleştirmeyi başaran Meriç’in bu kitabı ilk defa ayrı olarak basılıyor. Altı öyküden oluşan Menekşeli Bilinç’in tanıtım yazısından: ‘’Bir söyleşisinde öyküyü ‘insanın bir ruh halinin, herhangi bir olay karşısındaki durumunun kısmetine düşen zaman içinde bir gülüşünün, bir davranışının ustaca makaslanıverişidir’ diye tanımlayan Nezihe Meriç, yazınımızda geleneksel çizgiyle yenilikçi yönelişler arasında bir köprüdür. Konuşma dilinin rahatlığı içinde yalnızlıkları, iç daralmalarını ustalıkla dile getirdiği öykülerinde samimi bir incelikle sevgiye, iyimserliğe, umuda da yer açar.’’
Bazen Bahar (Melisa Kesmez)
Nohut Oda ile bu sene 65. Sait Faik Hikâye Armağını’nı kazanan Melisa Kesmez güncelliğini koruyan kadın – erkek ilişkileri, arkadaşlık, aile, tabiatı kendine has üslubuyla anlatıyor. Yarım kalan hikâyeler, sükût-u hayaller, darılmışlıklar yazarın Bazen Bahar eserinde okuyucusuyla buluşuyor. Eserin arka kapağa da konu olan bir cümle dizisi: “Sen ne kadar kaçsan da, ıskalasan da, görmezden de gelsen, kafanı kuma da gömsen, kalbine kilit de vursan, hayatın sana bir diyeceği varsa, sinsi sinsi bekliyor sırasını, yıllarca. Öyle sabırlı. Öyle fil hafızalı, öyle unutmuyor hayat. Sen sabaha kadar unuttum diye sağalt ruhunu. Gömdüm san. Defter kapanmayınca kapanmıyor.”
Mucizeler Kenti (Robert Jackson Bennett)
Robert Jackson Bennett, ‘’spekülatif bir kurgu yazarı’’ olarak tanımlanıyor. Bundan ‘’yarattığı kurmaca dünyanın ses getirebildiği’’ anlamı da çıkar mı? Bilim kurgu ögelerin de yer aldığı eserin tanıtım yazısından eserin içeriğine dair: ‘’Sigrud je Harkvaldsson on yıldır kaçıyordu. Sigrud je Harkvaldsson on yıldır saklanıyordu. Sigrud je Harkvaldsson on yıldır Shara’dan haber almayı bekliyordu. Ancak yakından tanıdığı birine düzenlenen bir suikastla birlikte Sigrud’un tecriti sona erecekti. Çünkü Sigrud’un iyi olduğu bir şey varsa o da intikam almaktı. Fakat eskiden İlahların kontrolünde olan Kıta’da hiçbir şey hiçbir zaman göründüğü gibi değildi. Sigrud, intikam yolunda genç ve öfkeli yeni bir İlah’la karşı karşıya gelecek, Merdivenler Kenti Bulikov’un nihai sırlarını ortaya çıkaracak ve kendi lanetli varlığıyla yüzleşmek zorunda kalacaktı.’’
Stüdyo Kokusu (Haluk Gürkan Arığ)
Türkiye’de radyoculuğun geçmişi handiyse Cumhuriyet’le yaşıttır. Resmen 1927’de radyo yayıncılığına geçilir, İstanbul’un sınırlı bir bölgesinde yapılan yayınlar bir dönüm noktası olma niteliği taşır. Kitabın doyurucu tanıtım bülteni, içeriği layıkınca anlatıyor: ‘’Elinizdeki kitap, Türkiye’de radyo ve televizyon yayıncılığının emektar isimlerinin ağzından TRT’nin adeta bir okul gibi çalıştığı gelişim sürecini anlatıyor. Bir döneme damga vuran Halit Kıvanç, Semih Sergen, Ali Kocatepe gibi isimlerin anılarını okurken satır aralarında kısıtlı imkanlarla yapılmaya çalışılan radyo ve televizyon yayınlarının perde arkasına tanık olacaksınız.’’
Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri (Guy De Maupassant)
Fransız romancı ve öykü yazarı Guy De Maupassant, edebiyat derslerimizde de söylendiği gibi olay öykücülüğünün öncü ismidir. 1850 – 1893 yılları arasında yaşamış yazar dönemin Fransa’sındaki burjuva profilini bu eserinde sergiliyor. Eserin başkişisi Mösyö Patissot dönem burjuvasının bir parodisi ve karikatürü olma niteliği taşıyor.
Gölge Kadınlar (Stefan Zweig)
Daha çok Satranç, Amok Koşucusu ve biyografi çalışmalarıyla bilinen 20. asrın büyük münevveri Stefan Zweig’tan yaşama tutkusuyla dolu dört kadının öyküsü bu eser. Günümüz Türk yazarlarından, eserlerinde kadının toplum içindeki yerine değinen Müge İplikçi Hanım da yapıtın tanıtım bültenine yazdığı birkaç cümleyle Zweig’ı ve eserini şöyle anlatıyor: “Zweig’dan ‘kadınlar böyle olursa yaşamları kalmaz, kala kala bir enkaz kalır geride’ye dair okunacak öyküler. Hüzünlü mü? Elbette. Ancak bir o kadar da lezzetli. Bir o kadar Zweig.”
Fotoğrafname – Fotoğrafa Görsellik ve Gerçeklik (Muammer Ulutürk)
Fotoğrafçılığa olan meylin son yıllarda ciddi bir artış yaşadığını gösteren belirli istatistikler var. Bunun nedeni genç yaşlı herkesin bir ‘’gösteri dünyasının oyuncuları’’ olması mıdır biraz da? Ama bu durum, tarif ettiğimiz kişileri nasıl fotoğrafçı yapmıyorsa, bu alanda profesyonelleşmenin önemi de bir o kadar büyük. Büyük, çünkü fotoğrafçılık diğer yaratıcı – sanatsal işler gibi ciddi bir müessese. Öyleyse bu alanda okumalar yapmaya ihtiyacımız var. Muammer Ulutürk de bize bu anlamda bir yerli kaynak sunuyor. Eserin tanıtım yazısından bir alıntı: ‘’Tecrübeyi görme biçimine çeviren fotoğraflar, insanları ve nesneleri göstererek tarihsel bilgi ve anlayışı genişletmeye, dünyanın ve insanların öykülerini daha iyi anlamaya yardımcı olurlar. Fotoğrafı gerçekliğin kişisel/kitlesel tarihi yapan da bu özelliğidir.’’