Kitap okumak istiyorsun ama nereden başlayacağını bilmiyor musun? O zaman listeye.
Bazı ortamlarda, arkadaşlarınızla muhabbet ederken şu cümleyi duymuşsundur; “Abi kitap okuyacağım ama nereden başlasam bilmiyorum!” Eğer böyle bir cümle duymadıysan, tam yerindesin; çünkü bu cümleyi kendine söyleyen sensin demektir. Kısa, akıcı ve oldukça güzel kitapları listeledik… Mesaj beklerken bile okuyabilirsin. Hadi başlayalım!
Stefan Zweig – Satranç. (71 sayfa)
Stefan Zweig dünyaca ünlü bir öykücüdür. Genellikle ele aldığı konuları işleyiş biçimi olarak kendine has üslubu olan Zweig, kısa kitaplarıyla tanınmakta. Ancak hep kısa öyküler yazmıyor tabi ki. Mesaj gelmeden biter muhakkak.
Satranç, aynı adı aldığı tarihi oyunun sembolik ögelerini taşıyor. Savaş alanı ve birbirlerini akıl dolu hamlelerle yenmeye çalışan iki taraf… Kitabın olay örgüsü, bir gemide yapılan satranç düellosu etrafında şekilleniyor. Biri var olmak, diğeri ise yok olmamak için satranca sarılmış olan iki rakibin bu anlam dolu çekişmesinde, yakın tarihe dair derin izler bulacaksınız.
Franz Kafka – Dönüşüm. (80 Sayfa)
“Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu” Diye başlıyor ünlü kitap. İnsanın derin boşluklar yaşarken bazen kendini böcek gibi hisseder… Peki, Kafka bu kitapla ne anlatmak istiyor? Bir okumanızda fayda var… Konusu önemli ancak daha önemlisi betimleme gücü. Mesaja beş kala bitecektir.
Dönüşüm kitabının en çarpıcı cümlesi, okura daha ilk satırda kendini gösteriyor. Kafka, hikayesine verdiği adla okurda bir dönüşüm süreci beklentisi oluştursa da ters köşe yapıyor. Garip bir dönüşümden itibaren gerçekleşen olayları konu alan kitap, satırlarında herhangi bir açık göndermede bulunmaksızın, gerçeküstü bir gerçeklik benimsiyor.
Gabriel Garcia Marquez – Kırmızı Pazartesi. (111 Sayfa)
Ödüllü yazar Gabriel Garcia, yine çarpıcı bir kitapla çıkıyor karşımıza. Başından sonuna bir çırpıda bitirebileceğiniz kitap, emin olun siz son sayfaya gelmeden o mesaj gelmez… Ama Hadi o zaman doğruca okumaya…
Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü. Hem Kolombiya’da, hem de yayımlandığı dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkede sarsıcı etkileri olmuş bir roman. Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayet olayını aktarıyor. Ancak Romanın kahramanı Santiago Nasar’ın öldürüleceği daha ilk satırlardan belli. Kırmızı Pazartesi, yalnızca bir cinayetin arka planını değil, bir halkın ortak davranış biçimlerinin potresini de çiziyor. Ama, sonuna dek ilgiyle okuyacağınız bu kısa ve ölümsüz roman, bir toplumsal ruhçözümü niteliği de kazanmış oluyor.
Jose Saramago – Bilinmeyen Adanın Öyküsü (64 Sayfa)
“Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver.”
Bilinmeyen adaların kalmadığına inanılan bir dönemde bilinmeyen ada arama cesaretine sahip bir adamla böyle bir cesareti görüp hayatını değiştirebileceğine inanan bir kadının büyük usta Saramago’nun eşsiz anlatısında edebiyat tarihine geçen yolculukları böyle başlar.
İlhami Algör – Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku. (65 Sayfa)
“Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi. “Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı.” “Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi. “Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti. Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor… Bülbülün çilesi, yazarın zulası… İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak… Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.
İlhami Algör, alelacayip aşkların ve oyunbazlığın, hüzünlü dolambaçların yazarı. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İtalyan Yokuşu’ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane’ye inen roman. Avaramu!
Filmi olduğunu da unutmamak lazım… Ne oldu mesaj geldi mi?