Bircan Yıldırım, Araştırma, Tarih & Siyaset, Bireysel Gelişim kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır.
Başlıca kitapları alfabetik sırayla; Duygusal Zeka, Hayat Cesurlara Torpil Geçer, Yaşam Terapisi olarak sayılabilir.
Hayat sadece yola çıkmayı göze alanları kahramanlaştırır…
Yıldırım aynı yere iki kere düşer mi?
Düşer…
İki kere de düşer, üç kere de.
Yeter ki yağmurun altında durmaya cesaret et.
Öfkeyle, rekabetle, küçümsemeyle, eleştiriyle ve yargıyla dolu konforlu alanını terk edebilmeyi başardığında hazır olduğun seni bulur.
Unutma ki, aradığın da seni arıyor.
Yaşamının dümeni kendi ellerinde…
Kalbinin rehberliğini kimsenin karanlık kuyularında yitirme.
Uçurumlar, dümeni kıracağın rotayı verirler sana.
İhtiyacın olan tek şey cesaret…
Yola çıkmaya, yağmurda ıslanmaya, kahraman olmaya cesaret et…
Kendinizi kışkırtmaya hazır mısınız?
Stres, korku ve endişelere karşı duygusal zekâ. İlişkiler, sağlık ve varoluş konularında sizler için yepyeni bir model.
Çevremizdeki birçok insan sıkıntı, stres, endişe ve kaygı yaşıyor. Bu kişilerin büyük bir çoğunluğu akıl hastası değildir. Bu kişilerin sorunları daha çok günlük yaşamın ve belirsizliklerin getirdiği sorunlardır. Yaşamda her sorunu çözümleyemeyiz ancak çözümleyemediğimiz bu sorunlarla baş etmeyi öğrenebiliriz. Yaşamın zor süreçlerinden geçerken ayakta kalabilmemiz ancak ve ancak duygularımızı yönetebilmemizle mümkündür.
Bu kitap bilinçaltı inançlarını yeniden yapılandırma teknikleriyle kodlayabileceğini, yaşamını bilinç seviyesinde duygusal zekânı geliştirerek yeniden nasıl şekillendirebileceğini armağan olarak veriyor. Bu kitap, bu dünyaya sadece yiyip içmek, gezmek, eğlenmek, üremek ve tüketmek için gelmediğini hatırlatıyor! Bu kitap dünyaya bizden bir “İZ” bırakmamız gerektiğini haykırıyor!
Siz de değişime, gelişime, özgürleşmeye ve duygusal zekânızı geliştirmeye hazır mısınız?
Birçok insan yaşamıyor. Kalplerinin durduğundan ya da artık nefes alıp vermemelerinden bahsetmiyorum. Yaşamak için bir sebepleri olmadığından canları sıkılıyor ve bu sebeple de ruhlarını teslim etmiş gibi görünüyorlar. Metrobüs, metro, otobüs ya da araba ile işe giderken, iş toplantısına gittiğinizde gördüğünüz insanların çoğunun ölüden farkı olmadığını görürsünüz. Benim yaşayan ölüler diye tabir ettiğim bu insanlar hayatın her alanında ve dünyanın her bir köşesinde karşımıza çıkabilirler.
Şehirli köylü, eğitimli eğitimsiz, zengin fakir demeden herkes olabilir. İstiklal Caddesi’nde toplanan ve sadece birkaç saatlik mutluluğu hede eyen kalabalığı düşünün. Her yıl her tür zevk için ne kadar para ve zaman sarf edildiğini bir düşünün. Peki bu işe yarıyor mu? Gerçekten, mutlu muyuz sizce? Geçenlerde güneşli bir günde ne zamandır merak ettiğim ve yapmak istediğim bir şeyi yaptım. Havanın güzel olduğu bir günde bir cumartesi günü Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde gelip geçen insanların yüzlerini rahatça görebileceğim bir cafeye oturdum. Yanımdan geçen yaklaşık 200 kişinin yüzünü inceledim.
Tahmin ettiğim gibi, yüzünde gülümseme olan kişilerin sayıları oldukça azdı! Ben acılar çeken çok yalnız insan tanıyorum. Yakın bir zamanda Marmaris’in koylarında gemi ile yaptığım büyüleyici bir gezide, gerçekten mutlu ve gülen insanların sayısının çok az olduğunu fark ettim, bir kez daha şaşırdım. Bu kadar güzel sahiller, doğanın tüm cömertliği, hizmette sunulan abartılı ikramlar, şımartılmalar yolcuların çoğu için hiçbir şey ifade etmiyor gibiydi. Ancak buna şaşırmamalıydım. Çünkü insanlar hep aynı hatayı yapıyorlar.
Hayatta bazen ilerlemen için durman gerekir. Durmaktan beklemekten korkma.
Mutluluğu kesintisiz sürekli akan bir süreç olarak düşünüyorlar. Oysaki mutluluk sürekli olamaz. Mutluluk insan yaşamına kesit kesit girer.
Bir çocuğu sevmek, başarıya atılan bir imza anı, tatlı bir anı vb. Ancak birey ne zaman ki bu sürecin devamlı sürmesi gerektiğini düşünürse işte problem orada başlar. Mutluluğa yüklediğimiz anlamı değiştirmeliyiz. Mutluluk dalga dalga yaşamımıza akar ve gider. Sürekli aynı coşkun dalga halini yaşamaya çalışmaktan vazgeçmeliyiz. İnsanlara mutluluk öyle bir sunuluyor ki! Sanki yüksek dağların ardında büyük çabalarla ulaşılabilecek, ulaşılınca da hep orada kalınacakmış gibi. Böyle bir şey yok. Herkes yaşamında mutluluk anlarını deneyimlemiştir. Mutluluk öyle Kafdağı’nın ardında ulaşılacak sihirli bir yer veya duygu değildir. Mutluluğun geleceğini bilmek, geldiği gibi gidebileceğinin de bilincinde olmaktır mutluluk. Algımızı değiştirmeden, gerçek huzur ve mutluluğu kesinlikle yaşayamayız.
Kimseyi iyileştirmeye çalışma Vaveyla anlıyor musun? İyileştirdiğin kişinin hastalandıracağı ilk kişi sen olacaksın.
Seda biliyor musun senden çok güzel bir şey öğrendim. Annen kanser tedavisi görürken sana ücretsiz konser bileti çıkmıştı. Çok gitmek istediğin bir konserdi ama annenin rahatsızlığından dolayı vicdan azabı duyuyordun. Sonra sorunu kendin çözmüştün ve şöyle demiştin: “Annemin durumu gittikçe kötüye gidiyor, evet. Bunu biliyorum. Ancak bu sürecin daha ne kadar süreceğini de bilmiyorum. Ben şimdi konsere gitmeye karar veriyorum. Üzülmem gereken zaman geldiğinde nasıl olsa üzüleceğim! Şimdiden çok üzülürsem anneme ve kendime bakacak gücüm de kalmayacak.” Bu çözümünden ben çok etkilenmiştim
Saatinizi 15 dakika sonrasına kurun.
Sakin ve sessiz bir yere geçip dik oturun ve gözlerinizi kapatın. Ellerinizi kalp çakranızın üzerine koyun ve iyi niyette bulunun: “Bilinçaltım, kendimi ve tüm evreni olduğu gibi kabul etmeyi, sevmeyi ve birlik bilincine ulaşmayı niyet ediyorum.” Çalışma boyunca elleriniz kalp çakrasında kalmalı. Ağzınızdan üç kısa bir uzun olacak şekilde 10 tane nefes alıp verin. Daha sonra burnunuzdan üç kısa bir uzun olacak şekilde 10 tane nefes alıp verin. Daha sonra da 50 tane yavaşça burnunuzdan alıp ağzınızdan vereceğiniz huzur nefesleri istiyorum. Şimdi artık kendinizi serbest bırakın, içinizde uyanan sonsuz sevginin gücünü hissedin.
Kalbinizden pembe bir sevgi mıknatısının fırladığını ve tüm evrene yayıldığını hissedin. Kalbinizden gül pembesi rengindeki sevgi mıknatısından tüm evrene sevginizin yayıldığını hayal edin. Ve bu mıknatısın evrendeki tüm sevgiyi toplayıp tekrar size geri döndüğünü imgeleyin. Sizin kalp çakranıza gül pembesi rengindeki sevgi mıknatısının girdiğini ve tüm sevgi enerjisini içinize yaydığını imgeleyin. Evrenin tüm sevgisinin içinizde ve sizin tüm sevginizin de evrende dolaştığını düşünün. Nefeslerinizle dünyayı içinize çektiğinizi ve verdiğiniz nefeslerinizle tüm sevginizin dünyada dalga dalga yayıldığını hissedin. Kendinizi hazır hissettiğinizde gözlerinizi açabilirsiniz.
İyileştirdigin kişinin, hastalandıracağı ilk kişi sen olacaksın.
Bu inanılmaz keyif ve güçlü bir çalışmadır. Bu çalışmayı düzenli olarak uyguladığınızda tüm blokajlarınız açılacak, bir çok sağlık probleminizde iyileşmeler gözlemleyeceksiniz. Calışmanın başında uyguladığınız nefes çalışması başlı başına çok güçlü bir çalışma. Bu çalışma ile vücudunuzdaki birçok hormonun düzenlenmesi mümkündür. Bunun yanı sıra meditasyon çalışmasının beynimiz için ne kadar etkili ve güçlü bir değişim aracı olduğunu artık biliyorsunuz.
Bilinçaltınızın telkine açık hale gelebilmesi için zihin dalgalarınızın alfa modunda olması gerekiyordu hatırlarsanız. Bu çalışma ile zihin dalgalarınız alfaya düşeceği için bilinçaltı düzeyinde sevginin gücünün tohumlarını ekmiş olacaksınız. Sonsuz kaynağın özü, sevgidir. Bizim hastalanmamız, aşk yaşayamamamız, kendimizi yalnız hissetmemiz, istediğimiz başarıyı elde edemememiz, bunların hepsinin temelinde sevgi eksikliği olduğunu görürüz. Evrenin kaynağı sevgi olduğu için kişi kendisini yalnız ve sistemden kopuk hissettiğinde sevgi kaynağından da uzak ve kopuk olduğunu düşünecektir. Bu çalışmalarla kişi geldiği kaynakla tekrar bağlantı haline geçecek ve tüm blokajlar tek tek açılacaktır.
Keyifli Okumalar!
Hayat Cesurlara Torpil Geçer
Bircan Yıldırım
Destek Yayınları
256sayfa, 2018