Ray: Karanlığın İçinden Gelen Işık

gamzeerinc

Ray Charles denildiğinde aklınıza ilk gelen “Unchained My Heart” veya “Hit The Road Jack” olabilir. Veya piyanosunun başında siyah gözlükleriyle çılgınca, özgün ve elbette müthiş bir yeteneğin performansları… Ancak ölümünden dört ay sonra  Ekim 2004’te Amerika’da vizyona giren “Ray” filmini izledikten sonra hafızalarda kalan bunlarla sınırlı kalmayacaktır. Başrol oyuncusu Jamie Foxx’a 2005 yılında; Oscar, Golden Globe ve Bafta’da en iyi erkek oyuncu ödüllerini kazandıran ve kariyerinin zirvesine taşıyan film gerçekten çok etkileyici.

Önce fragmana bir bakalım:

“Yoksulluk ve Yoklukla Başlayan Bir Hayat”

Film Ray Charles Anderson’ın annesinin sahnesiyle açılıyor. “Bana verdiğin sözü unutma, hiç kimsenin ve hiç bir şeyin seni ezmesine izin verme.” diyor annesi. Ve film boyunca bu flashbacklerle biz Ray’in çocukluğuna ve yaşadığı acı olaylara…Georgia eyaletinde annesi ve erkek kardeşiyle sürdürdüğü yaşam pek de iç açıcı değil. Çünkü yoksulluk ve yaşadıkları şartlar gerçekten çok kötü. Küçük kardeşi George’un boğularak ölmesine şahit olduktan kısa bir süre sonra, Charles görme yetisini kaybediyor. Film boyunca bir baba figürünü hiç görmüyoruz. Bu nedenle tüm sorumluluk annede ve belirli bir zamandan sonra annesi onu iyi eğitim alabileceği yatılı bir okula gönderiyor. Film dışındaki kaynaklar Ray’in 10 yaşındayken annesini, 15 yaşındayken ise babasını kaybettiğini belirtiyor. Ancak bu ve buna benzer bir çok konuya filmde yer verilmemiş.

“1948’te Başlayan Serüven”

Çocukluğundan bu yana piyanoya olan tutkusu henüz üç yaşındayken notalara ve müziğe derin bir ilgiyle bağlanmasına neden oluyor. Kilise müzikleri ve şarkıları da çocukluğundan bu yana yaşamının bir parçası oluyor. Ray’in doğuştan gelen güçlü kulağı, görme engelli biri olarak hayatına devam etmek zorunda kaldığı için en kadim dostunun müzik olmasını sağlıyor. 1930 yılında dünyaya gelen Ray Charles’ın okula gönderiliş ve 18 yaşına kadar yaşadığı hayata dair filmde hiç bir sahne yok. 1948 yılında, Kuzey Florida’dan Seattle’a gitmek üzere yola çıkan Charles’ın serüveni burada başlıyor. Müziğini icra etmek için çıktığı bu yolculukta ise onu çok farklı insanlar ve Caz’ın Kralı olarak anılmasına neden olacak mücadele başlıyor. Bir çok grupta ve mekanda sahne almaya başlayan Ray aynı zamanda yapmak istediği müziği de bu yolculukta şekillenmeye başlıyor. Nathing Cole ve Charles Brown’dan izler taşıyan Ray country, caz, r&b, gospel ve  soul müziklerini harmanlayıp bütün dünyada milyonlarca hayran kazanmasına neden oluyor. Bu dönemden  çalıştığı gruplarla yaptıkları turnelee sırasında eroin kullanmaya başlayan Charles, uzunca yıllar devam ettiği bu bağımlığı da sürdürüyor.

“Swingtime Plak’tan Atlantik Plak Şirketine Geçiş”

1951’de  Swingtime Plak şirketinde kaydettiği (1951) ‘Baby Let Me Hold Your Hand’ şarkısı Atlantik Plak Şirketinin ilgisini çekmiş, 1953’de Atlantik Plak Şirketi’yle çalışmaya başlamıştır. Filmde Atlantik Plak Şirketi’nin ortaklarından Ahmet Ertegün’le tanışmış ve dost olmuşlardır. (Merak edenler için Ahmet Ertegün’ün dünya müziğine kazandırdığı isimler arasında;  Ben E. King, Aretha Franklin, Led Zeppelin, Eric Clapton,  The Rolling Stones, Phil Collins gibi sayısız dünya starı yer alıyor.) Yeni plak şirketiyle yaptığı anlaşma sayesinde; hem ilhamını hem de daha fazla kitlelere ulaşmaya başlıyor. Ahmet Ertegün ölümünden sonra Charles için  “Bir müzik dehası ve 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından biriydi. Ray Charles’dan daha etkili tek sanatçı Louis Armstrong’du. Ray’den etkilenenler sanatçılar ise “Beatles, Rolling Stones , Who, Joe Cocker, Van Morrison , Eric Clapton, Bobby Darin ve Elvis Presley” gibi isimlerdir.

 

1955’te ikinci sıraya yerleşen ve bu andan sonra yükselişine devam edeceği şarkı ise: “I Got The Woman”:

“Frank Sinatra Ona Genius Diyordu”

Müziğinin birleştirici gücü, yaratıcılığı, tüm ruhunu kattığı şarkılarla,Charles’a Genius (Deha) lakabını Frank Sinatra koymuştur.  B.B. King de “Ray Charles bugüne kadar tanıdığım en büyük müzisyendi,”  demiştir. Georgia On My Mind, I Can’t Stop Loving You, Unchain My Heart, Seven Spanish Angels, You Are My Sunshine, Worried Mind, What Am I Living For, Shake Your Tail Feather, The Sun Died, Something, Just Because, Hit The Road Jack gibi sayısız başarılı şarkıya imza atan ve 73 yıllık hayatına, 60 albüm ve onlarca ödül sığdıran Ray Charles, 10 Haziran 2004’te Karaciğer Kanseri nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ray Charles’ın iki evliliğinden ve sayısız birlikteliğinden 11 çocuğu, 20 torunu ve 5 de torun çocuğu vardı. Filmde tek evlilik ve bir çok ilişkiye yer verilmiş. Vokalistlerinden Margie ile uzun yıllar süren ilişkisi ve kadınlara düşkünlüğü ise gözlerden kaçmayacak detaylar arasında.

“Ray Filmi Hakkında Notlar”

Müzik tarihinin en önemli isimleri arasında yer alan Ray Charles’ın hayatının, şimdiye dek hiç bilmediğiniz yanlarını öğrenmek ve zorlu yaşam şartlarında gerçek bir hikayenin içinde büyülenmek için bu filmi mutlaka izleyin.  Karanlığın ne olduğunu ve güneşin tutkularla aydınlanabildiğini net biçimde gösteren yapım, harika bir kast ve kurgu örneği. Imdb puanı ise 7,7.

Yazıya Eric Clapton ve Charles’ın muhteşem bir düetiyle son verelim, iyi seyirler….

Diğer Yazılar

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanıyoruz. karmaturkiye.com'u kullanarak çerezlere izin vermiş olursunuz.

Tamam