Çok severek, hatta özümseyerek içine içine işlediğin dizelerin yazanını konuk aldık.Galata’da iki yabancının yazanı Bektaş Şenel! Şiirin tamamı bana yazılmış dediğin şiiri seslendirmek, ve karşında yazanı ile Radyo programı yapmak.Bektaş Şenel; 26 yaşında Galata’da İki Yabancı’nın yazanı, Küllük Yayınları’nda epey genel bir şey, bazen antrenör, nadiren müzisyen olarak tanımlıyor kendisini.Lakin biz de yeri daha epey bi’ şey.
Çünkü tevazuyu elden bırakmayan, mütevazı kişiliğine karşı, sevgiyle selamlıyor, yolun ve kaleminin hep açık olması temennisiyle röportajımıza geçiyoruz.
“Bu insanlar değilmiydi ki, turgut uyar’a sevgim acıyor, dedirtmişler, oğuz atay’ı gecekondusunda anlaşılmayı beklemek zorunda bırakmışlardı.. “
“Kalbim biri için uzun yollar yürümek istiyor. Pencere önü beklemeleri istiyor. İstiyor da, kimsenin sokağı girilecek gibi değil.”
“Ne garipti bu dünya, bu insanlar ne saçmaydı! Kendi kendine konuşanlara deli diyorlarken, kendi kendine yazanlara şair diyorlardı.”
Şairlerden, Edip, Turgut, Alper Gencer, Seyyidhan Kömürcü, Muhsin Ünlü, Ahmet Erhan, Metin Eloğlu, Rilke, vb..
Engin: En son ne zaman?
Bektaş Şenel: Bazen.
“Kimsenin görmediği yerlerden bak bana.
Kimsenin anlamadığı yerden anla.
Beni duy.
Sessiz çığlıklarımı, mağrur kacışlarımı anla.
Bir bir törpüle ruhuma batan köşelerimi, sivri uçlarımı.
Sokağımdan geç, bak nasıl kirli duvarlarım.
İlmek ilmek nakışladığım bu nefreti söküp al bakışlarımdan.
Kirlenmiş gökyüzüme bir güvercin sal balkonundan.
Karanlık gecelerimi al benden.
Öyle çok karanlığım ki anlatamam.
Bakışlarındaki gündüzleri getir bana.
Beni anla.
Yangınlarıma rüzgar oluyorlar, söyle olmasınlar.
Söndürmelerini beklemiyorum, ama söyle onlara, ateşimi körüklemesinler daha fazla.
Beni alıkoy göğüs kafesinde.
Beni anla.
Yolculuklar çekiyor içim.
Uzun yolculuklarımın varışı ol.
Ölümlerden yorulmuş ülkemin barışı.
Ruhumun her bir karışı.
Gözlerimin karası.
İçimin iyileşmiş yarası.
Fukara kalbimin nafakası.
Ölü doğmuş çocuklarının anası.
Ol.
Yalnızca olsan da, ol.
Yalnızca var ol.
Yeter.
Puslu bakıyorum dünyaya.
Gel, dağıt sislerimi, görüş mesafemi uzat.
Beni anla.
Ben bu yaşamak denen oyunun sonunu getirmek için gerekli donanıma sahip değilim, beni eğit.
İçimdeki çocuğun saçları ağardı, bizi kurtar bu erken yaşlanmak sancısından.
Beni kendine tabii tut, yalnızca senden sorumlu olayım.
Kirpiklerimdeki ceset parçalarını temizle gülümseyişinle.
Gülümse.
Bana rağmen gülümse, dünyaya rağmen gülümse, çirkinligime rağmen gülümse.
Yani, beni anla diyorum işte.
Yorgunum, anla, mecalim yok başka türlüsünü anlatmaya.
Düştüğüm kuyuları toprakla doldur.
Bırak üzerimde çiçekler yetişsin.
Zira, duvarlarına tırnak izlerimle adını kazdığım kuyuların hepsi, kasvetiyle bir mezar sayılır.
İsteksizliğimi, yorgunluğumu, çekingenliğimi mazur gör.
Şimdiye kadar belki üç kez ölmem gerekiyordu.
Ölemiyorum.
Beni anla.
Beni diğerlerinden ayır.
Onlardan iyi olduğum için değil, yalnızca bunu istediğin için.
Ayır beni onlardan.
Gidelim.
Nereye, ne zaman, ne kadar, nasıl gittiğimizi bilmeden gidelim.
Gitmek eyleminin kendisi olalım hatta.
Felaketlerimi, içimdeki gömülmeyi bekleyen cesetleri gözlerimde saklıyorum.
Kaçmaktan başka çarem yok.
Beni anla.
Yorgunum birine kendimi anlatmaya.
Birini tanımaya.
Yorgunum.
Yaşamaya ve hatta ölmeye yorgunum.
Dedim ya şimdiye dek belki üç kez ölmüş olmam gerekirdi.
Bana acı bir kahve pişir, hatrını sen belirle.
Kırk dersen kırk.
Yani diyorum ki, kolum kanadım kırık.
Beni anla.
İçim dağınık, sularım bulanık.
Her şey, her yer karanlık.
Eşiğimden geç böyle bir sabah.
Yaralarıma dokun.
Ama sorma.
Sorma bana nasıl hala hayattasın diye.
Sorma işte.
Sen bana soru sormadan da beni anlarsın.
Bırak eteklerine sığınayım, ağlayayım.
Beni anla.
İyi bir adam değilim.
Kötü bir adam da sayılmam ama.
Arada bir kuşlara yem verir, sokak köpeklerine gülümserim.
Bana insanlara da gülümsemeyi öğret.
İnanacağım yalanlar söyle.
Yalan da olsa mutlu olayım.
Bedenimle değil, ruhumla geldim sana.
Beni anla.
Eskimiş sevinçlerime dokun.
Umutlarımı yeniden sula.
Yeşereyim, gölgemde uyu.
Dallarıma salıncak kursun içindeki çocuklar.
Çaresizce sarıldığım bu dertlerimle arama gir.
Boz aramızı bütün kötülüklerle.
Bölüşelim her şeyi.
Her şeyi bölüşelim.
Kendimizi aramızda pay edelim.
Sen bana bulan, ben sana.
Arınmayı aklımızdan geçirmeyelim.
Beyazlarını benimle kirlet.
Simsiyahım.
Karış bana, mavilerin laciverde çalsın.
Şikayet etme.
Şikayet etme, beni anla.
Yorgunum.
Solgun çiçeklerimin baharı ol.
Korkularımın nihayeti, intihara meyilli gecelerimin sabahı, boğulduğum suların kıyısı…
Başka nasıl anlatayım bilmiyorum.
Üşüyen ellerimi ısıt.
Maruz kaldığım yakınlıklar beni ya üşütüyor ya da yakıyor.
Hasretim ılık bir dokunuşa.
Beni duy.
Yan yana uyuyalım demiyorum sana.
Ama yanımda yürü.
Akordu bozuk müzik aletleri gibiyim.
Gel, tellerime dokun.
Anlamlı bir ses çıkarayım artık.
Sana şiir yazmak kolay.
İzin ver, şiire seni anlatayım.
Beni duy.
Beni bul.
Ve ne olur
beni anla artık.’’