BluTV, 2018 yılında İngiltere’nin Salisbury şehrinde meydana gelen gerçek bir olayı konu eden mini dizisi The Salisbury Poisonings’i izleyicilerle buluşturuyor.
İngiltere’de büyük panik yaratan ve Rusya ile gerilimine sebep olan novichok zehirlemelerini duymuş muydunuz? Novichok, Rusya tarafından imal edildiği ileri sürülen, askeri nitelikte ve sinir sistemi üzerinde etkili bir kimyasal zehir… The Salisbury Poisonings, bu dehşet verici zehrin ve salgına dönüşmesinin perde arkasını bütün gerçekliğiyle anlatıyor. Dört bölümden oluşan dizinin tüm bölümleri dün yayınlandı!
Başrollerinde Anne – Marie Duff, MyAnna ve Buring Rafe Spall’in yer aldığı dizi, “novichok” isimli bir toksik madde zehirlenmelerinin yerel bölge halkının üzerindeki etkilerinden bahsediyor… Salisbury şehrinin benzeri görülmemiş bir olayla karşılaştığında gösterdiği olağanüstü kahramanlığını anlatıyor. Hayal edilemez bir korku durumuyla ve sağlık sorunuyla karşı karşıya kalan masum ve birlik olan halkın cesaretini, dayanıklılığını ve kişisel trajedilerini gözler önüne seriyor. The Salisbury Poisonings’in senaristliğini Adam Patterson ve Declan Lawn üstleniyor. Dizinin kadrosunda ayrıca Johnny Harris, Annabel Scholey, Mark Addy, Stella Gonet ve Ron Cook gibi şahane isimler de yer alıyor.
Salgın, daima salgındır!
Belgesel alanında da birçok önemli işe imza atan yönetmen Saul Dibb, dizinin bir casus hikayesi olmadığının altını çiziyor: “Bizim için önemli olan Salisbury’de yaşayan insanların hayatlarının nasıl etkilendiğini, hatta sonsuza kadar nasıl değiştiğini göstermekti. Çünkü Novichok ile zehirlenmiş olsalar da olmasalar da hepsinin ve ailelerinin hayatlarına bulaşmıştı bir kere. Ama karakterlerimiz yıkılmak yerine içlerinde belki kendilerinin bile farkında olmadıkları bir güç bularak savaşıyorlar; zehrin kaynağını bulup salgını kontrol etmeye çalışıyorlar, insanları korumaya uğraşıp, hayatta kalmaya gayret ediyorlar. Tüm bunları yaparak aslında kahramanlaşıyorlar.”
Ayrıca Dibb, anlattıkları hikayedeki karantina bölümlerinin günümüzde yaşanan koronavirüs salgınıyla taşıdığı benzerlikler sorulduğunda şöyle cevap veriyor: “Biz şubat sonlarına doğru tüm kurguyu bitirmiştik. O zamana kadar hâlâ normal bir hayatımız vardı. Elbette başlayan bu koronavirüs karantinası bizde garip bir duygu da yarattı, her şeyin bu kadar benzer oluşu tüyler ürpertici bir durumdu açıkçası.”