Sineklerin Tanrısı, İngiliz yazar William Golding’in 1954’te yazdığı ilk romanı. Roman, söylentilere göre çoğu yayın evi tarafından distopik ve karamsar yapısı sebebiyle reddedilmiş. Yazarın hayatına biraz yakından göz atarsak, karamsar yapıyı daha iyi anlayabiliriz…
Sineklerin Tanrısı yazarı William Golding 2. Dünya Savaşı’ndan önce öğretmenlik yaparken, dünya savaşının başlamasıyla askere gitmiş. Askerlik sırasında ise Normandiya Çıkartması da dahil olmak üzere pek çok çatışmaya dahil olmuş. Bu sırada savaşın ve ölümün, acımasız ve korkunç yüzüyle defalarca karşılaşmış… Bu karşılaşmanın sebep olduğu, insanlığa karşı umutsuz bakış açısıyla Sineklerin Tanrısı kitabını yazmış. Sineklerin Tanrısı kitabında bu bakış açısı, iyi – kötü ve iktidar çatışması çoğu defa karşımıza çıkıyor, hatta hikayenin altyapısının büyük bir kısmını oluşturuyor.
Çocuklar her zaman masum mudur?
Sineklerin Tanrısı, gerçekçi bir anlatımla yazılmış olmakla beraber aslında bir alegoridir. Kitabı okurken en başta R. M. Ballantyne’ın 1858’de yazdığı Mercan Adası kitabının modern bir uyarlaması sanmak mümkün fakat kitap ilerledikçe, okuduklarımız hiç de bu ütopyaya benzemiyor.
Golding’in kitabında da bir Mercan Adası ve İngiliz çocuklar var. Gelecekteki atom savaşında daha güvenli bir yere gitmek amacıyla bindirildikleri uçağın Mercan Adası’na düşmesiyle çocuklar bu muhteşem adaya düştüklerine sevinmiş, hatta özgürce ve oyun oynayarak geçirecekleri birkaç günün sonunda kurtarılacaklarına inanmışlardır… Fakat İngiliz çocuklar, bu cennet adasını her anlamda bir cehenneme dönüştüreceklerinin henüz farkında değillerdir.
Golding aslında bize “çocuklar saflığın ve iyiliğin temsilidir” düşüncesinden yola çıkarak temel bir soruyla geliyor: Kötülük doğuştan geliyor olabilir mi? Sineklerin Tanrısı’nda kötülüğün insan yaradılışında doğuştan var olduğu düşüncesinin, yaygın inanış üzerine masum olduğu düşünülen çocuklar üzerinden bu derece sert bir dille yazılması, okuyucu tarafından dehşetle karşılanmış, kabullenilmesi zor olmuştur.
İnsanlığın en büyük sorunu, insanlık!
Kitabın karakterlerinde küçük bir ermiş olan Simon “aslında bizden başka canavar yok” derken aslında “insanlığın başlıca hastalığını” dile getirmek ister. Kitaba adını veren Sineklerin Tanrısı aslında bu hastalığı, insanların içindeki kötülüğü temsil eder.
Sineklerin Tanrısı üzerinden iyi ve kötünün alegorik anlatımı.
Sineklerin Tanrısı, dünya savaşına katılmış, insanın zalimliğini deneyimlemiş biri tarafından yazılmış bir distopyadır. Golding herkesin kötü olabileceğini söylemediği gibi, kitapta iyi ve kötüyü bir arada tutmuştur. Tamamen iyi ve tamamen kötü iki karakter dışında herkesin içinde hem iyilik hem kötülük bulunur.
Sineklerin Tanrısı, anlatımıyla, sosyolojik ve psikolojik tabanıyla nadide bir eser. Defalarca okunup her okumada farklı detayları keşfedeceğiniz çok katmanlı bir öykü. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları baskısı, Mina Urgan’ın muhteşem çevirisi ve notlarıyla mutlaka okunmalı.