“yalnız” Franz Kafka!
Haklı olarak sizden gelecek soru şu “Yalnız kelimesi neden tırnak içinde?”. Uygun gördüğüm için böyle yazdım. Çünkü bu adam “yalnız” kelimesinin tam anlam karşılığı.
Bireylerin “Kendim ile biraz yalnız kalmak istiyorum. Yeter! inanılmaz sıkıldım modern ve yapay kalabalıklardan” cümlelerindeki, hafif yalnızlık içeren kavramından söz etmiyorum. Bu yalnızlığın; mutluluğu, huzuru, çevremizdeki canlıları, yarenlikleri bir kenara bırakalım, yalnızlığını sosyal mecrada yaşayan bizim gibi “yalnızlık müsveddeleri” için geçerli olduğu kanaatindeyim.
Franz hep yek başına. Kimsesi yok, yani var da yok. Kafka’yı ele aldığımız çok kalem var, üzerine anlatılacak çok söz… Konudan uzaklaşmadan, Franz Kafka kim? Kimdir? Nedir? Mutsuzluk abidesini bize yazmak, size okumak düşüyor. Okuyun haydi!
Doğuştan şansız bir yazar!
Franz Kafka, Almanca konuşan Yahudi bir ailenin çocuğudur. 3 Temmuz 1883’te Prag’da, Hermann ve Julie Kafka’nın altı çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiştir. İki erkek kardeşi bebekken ölmüş, üç kız kardeşinin de Naziler tarafından toplama kamplarında öldürüldüğü düşünülmektedir.
Mihenk taşı 1: Çocukluğu
Kafka, kötü deneyimler ile dolu dolu olan bir çocukluk dönemi yaşadı. Özellikle babası ile frekansları hiç tutmadı. Kafka’nın üzerindeki baba baskısı, çocukluk yıllarından başlayıp, yıllarca devam etti. Babasına beslediği tek his, kitaplarından da anlaşılacağı üzere nefretti! Almanca konuşması Çekler’in, Yahudi olduğu için de Almanlar’ın sevgisini hiç kazanamadı.
Lise eğitimini 1901 yılında başarıyla tamamlayan, 1901’den 1906’ya kadar Prag’daki Karl-Ferdinand Üniversitesi’nde öğretim gören, sonrasında hukuk okumaya karar veren Franz, beş yıllık hukuk eğitiminden sonra Albert Weber’in yanında ücretsiz hukuk stajı yapma şansını yakaladı ve ceza hukuku alanında ilerlemeye karar verdi.
Mihenk taşı 2: Babasıyla olan girdapları
Kafka’nın hayatında, babasıyla olan ilişkisi adeta bir girdap etkisi yaratmış ve tüm yaşamına yayılmıştı. Öyle ki bu girdapları; eserlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak görebiliriz. Kafka; bu zorba adama karşı hissettiklerini “Babaya Mektup” adlı eserinde detaylı olarak anlatmış. Kaleminden dinleyelim:
Asker selamı vermeyi ve asker gibi yürümeyi becerdiğim zaman desteklerdin beni, ama ben geleceğin askeri değildim ya da iştahla yemek yiyebildiğim, hatta yanı sıra bir bira da içebildiğim zaman desteklerdin ya da anlamadığım şarkıları tekrar edebildiğim veya senin en sevdiğin lafları senin peşinden geveleyebildiğim zaman, ama bunların hiçbiri benim geleceğimin bir parçası değildi. Ve aslında bugün bile, herhangi bir konuda, ucu ancak sana da dokunuyorsa, zedelediğim veya benim şahsında zedelenen (Örneğin Pepa beni azarladığı zaman) senin onurunsa destekliyorsun beni. O zaman destekleniyorum, bana değerim hatırlatılıyor, yapmaya hakkım olan hamlelere dikkatim çekiliyor ve Pepa mutlak bir biçimde mahkûm ediliyor. Ama şimdiki yaşımda artık desteğine neredeyse hiç ihtiyaç duymadığımı bir kenara bıraksak bile, ancak öncelikle söz konusu olan ben değilsem, gelen desteğin bana ne faydası olacak? (Babaya Mektup)
Edebiyatın nirvanasına ilk adım: Max Brod’la tanışma
Franz Kafka 1907’de “Assicurazioni Generali” adlı İtalya menşeili bir sigorta şirketinde çalışmaya başlamıştır. Kafka’nın Max Brod ile tanışması ve dost olması aynı yıllara denk gelmiştir. Max Brod; Edebiyat dünyasına adımlasının en itici gücüdür Franz Kafka için. Felix Qeltsch, Oskar Baum ve Franz Werfel gibi edebiyatın önemli isimleri ile tanışma şansı yakaladı. Brod, Kafka’nın hayatındaki “en” kişilerden biriydi ve onun için kaçınılmaz bir dönüm noktasıydı.
Ziyadesiyle “Elde var hüzün”: Kadınlar!
Yazan ve yazar bir kişiliğin hayatına birkaç kadın girmesi kaçınılmazdır.Kimileri imtihan oluyor, kimileri armağan.İmtihan olduğu, iki kez nişanlanıp ama bir türlü evlenemediği Felice Bauer. (Bkz. Sevgili Felice’ye Mektuplar) 1920 yılında Franz Kafka, Milena Jesenka ile mektuplaşmaya başlar. Evli olduğu halde Milena ile mektuplaşmaları ve birlikteliklerinin imkânsızlığına rağmen yıllarca sürmüştür. (Bkz. Milena’ya Mektuplar) Nihai olarak da, bir bebek bakıcısı Dora Diamant. Kafka’nın ölmeden önce adını zikrettiği son kadın Dora.
Bir ötekileştirilme : Gayri Dönüşüm
Kitap; Kafka’nın en popüler kitabıdır. Babasının varlığını ve yarattığı etkiyi en çok bu kitapta hissederiz ve yaşarız. Böcek olarak uyanan kişi Kafka’dan başkası değildir. Kendini bir böcek olarak tasvir eden Kafka, babasının gözünde bir böcekten ötesi değildir. Böceğe dönüşmüş Kafka’nın sabah işe nasıl gideceğini düşünen bir karakter (Gregor Samsa) yaratarak, içinde bulunduğu sosyal koşulları olağanüstü bir şekilde yansıtmıştır (yaşatmıştır).
Diğer kitaplarındaki gibi sıradışı bir girişi vardır bu kitabın da. Bir sabah uyandığında sebebini bilmediği bir suçtan dolayı dava edildiğini öğreniyor, Joseph K. Bir sabah uyandığında bir böceğe dönüştüğünü fark eden Gregor Samsa’ya ne kadar da benziyor değil mi? Bitmeyen suçluluk psikolojisi, benlik algısında kırılma, kendi kendini ötekileştirme Kafka’nın vazgeçilmezleri zaten.
Kafka’nın, o öldükten sonra yayınlanan kitabıdır Şato. Kitabı tamamlayamadan ölmüştür. Bu kitapta da, kadastrocu olan K’nın bir okulda hademe olarak işe başlaması ve yüksek bir mevkiye ulaşabilmek için bürokrasiye karşı verdiği mücadele anlatılmaktadır. Yine kendisinden yola çıkarak yarattığı bir romandır bu.
Bir aşkın anatomisi: Milena’ya mektuplar
Evli olduğu için kavuşamayacağını bildiği Milena’yla mektuplaşmalarından oluşan bu kitapta Milena’ya şöyle yazmıştır:
Ah Milena! Denize düşmüşüz sanki, elimizde olmadan oradan oraya sürükleniyoruz. Boğulmuyorsak, bu da kötülük olsun diyedir.
(Şimdi mouse’u bırakın ve gözlerinizi kapatın, Aşk’ın anatomisine doğru yola çıkın. Sonra gelin ama. Çünkü iki satırla bitiremeyiz Franz’ı…
40 yaşında…
1917 yılı. Ağustos ayının bir gecesi Kafka’nın ağzından kan gelir. Teşhis Akciğer Kanseri konulmuştur Kafka’ya. 1918’de gribe yakalanması ile birlikte, üçüncü seviyeye kadar ilerleyen kanser illetinden de dolayı artık konuşma yetisini de kaybetmiştir. Çok ilerlediği için cerrahi müdahale de yapılamadığından, 3 Haziran 1924 tarihinde sonsuzluğa doğru yol alır. Alay konusu olmuş bir yaşantının ardından yine dalga geçer gibi annesini ve babasını da Kafka’nın olduğu mezarlığa defnederler.Düşünsenize bu kadar inişli-çıkışlı bir hayatın sarmalında öldükten sonra bile kurtulamamıştır babasından.
Vasiyet:Eserlerimi imha et
Kafka’nın en yakın yareni Max Brod’a, ölümünden sonra tüm eserlerini yakmasını vasiyet hatta emretmiştir. (Ek bilgi: Max Brod, Nazi istilasından sonra eserleri İsrail’e kaçırmıştır.) Bunun en temel sebebi, Kafka’nın artık kronik hale gelen özgüven problemi olduğunun ortaya çıkmamasanı sağlamak.Kendisine olan özgüvensizliği o kadar diptedir ki, iyi bir yazar olmadığını, eserlerinin bir *oka yaramadığını düşündüğünden böyle bir karar alır. Onun için bir şeyler yazmak sadece ve sadece bir hayatta kalma dürtüsüydü. Yazarak yaşayabilen kaç kişi vardı? Kafka bunlardan bir tanesiydi belki de, kim bilir…(soru kim bilir?)
Belgelenmiş bir yazı:
Ortaya koyduğum bütün eserlerden sadece şu belirttiklerim geçerlidir: Yargı, Ateşçi, Dönüşüm, Ceza Kolonisi, Köy Hekimi; hikâyelerimden ise Açlık Sanatı. (“Gözlem”in bir örneğinin kalmasını istiyorum, kimse bu hikâyeyi yok etme zahmeti çekmesin, fakat onun yeni basımının olmasını da istemiyorum.) Bu belirttiğim beş kitabın ve hikâyenin geçerli olduğunu söylemem, kesinlikle onların yeniden basılıp, yayımlanması anlamına gelmesin. Aksine ben bu eserlerin hepsinin yakılıp yok edilmesinden yanayım. Eğer bu kitaplara ulaşmak isteyenler varsa onlara da engel olamam…
1945’te Max Brod bütün eserleri sekreteri Ester Hoffe’ye göndermiş ve Hoffe’ye gönderilen eserlerin bir kısmı ücrete mukabil, Londra’daki bir edebiyat arşivine kaldırılmış. Hoffe diğer el yazıları ise, kızları Eva ve Ruth Hoffe’ye göndermiştir. (İlerleyen yıllarda, Franz Kafka Yahudi kökenli olduğu için İsrail Devleti bu eserler üzerinde hak talep etmiştir.)
Kafkaesque (Kafkaesk)
“Kafkavari” anlamına gelen ve Kafka’nın son derece özgün bir yazar olduğunu gösteren kavramdır. Kitaplarında bulunan karakterlerin, hadiselerin ve karakterlere yüklediği ruh hallerini “o dönemde” gerçeğe bağlı anlam karşılığı olmadığı için ortaya çıkmıştır. Tam olarak gerçeklikten kopmanın, kişinin içinde bulunduğu koşullara bağlı olarak- kendi yarattığı dünyada boğulmasının tasviridir. (Bunu Jesse “bitch” Pinkman muhtemelen anlamlandıramıyor. Ki çevresindikilerinde bilmediği aşikar.)
Kafka Müzesi
Kafka’nın Prag’daki evi müze haline getirilmiş. Ticari yönde düşünüldüğü gerekçesiyle eleştiriler alan müze hakkında detaylı bilgiye Buradan.
Bir yazar düşünün üzerine konferans yapılan: Franz Kafka
1963 yılında Prag’daki Liblice Şatosu’nda Kafka üzerine uluslararası bir konferans düzenlenmiştir. Konferansa Roger Garaudy, Ernst Fischer gibi yazarlar katılmıştır.
Franz Kafka’s It’s a Wonderful Life
1995 yapımı Oscar ödüllü bir kısa film. Film hakkında detaylara Buradan.
Kentler ve Gölgeler – Prag – Franz Kafka
Prag’ın ve Kafka’nın anlatıldığı TRT belgeseli…Buradan.
Piotr Dumala’nın gözünden Franz Kafka
Piotr Dumala’nın gözünden 16 dakikaya sığdırılmış animasyon Buradan.
Kafuka: Inaka Isha 2007
“Kafka: A Country Doctor” adıyla bilinen 2007 yapımı başyapıt bir kısa film. Yönetmenliğini Koji Yamamura’nın yaptığı filmde, Kafka’nın öyküsüne sadık kalmasıyla, hikayedeki tasvirleri olduğu gibi yansıtmasıyla Buradan.
Çok Manidar Dooogle çizimi…
130. yılın dönümünde Google Kafka’yı unutmamış.Başlıktaki gibi doodle hazırlamıştı.
Kafka anıtı
Prag demek Kafka demek. Prag ile bütünleşen bir yazarın heykellerinden bir tanesi.
Yazar’dan PC oyununa
Evet, biz de şaşırdık. Rus menşeili bir oyun Mif2000 adı ile Kafka’ya ait roman dizimlerini PC oyunlarına tasarlamış. Buradan.
Ve Franz Kafka Türkiye!
Kafka Cafe – Cafe Kafka – Kafka Cafe Pub
Üç farklı mekan, üç farklı lokasyon. Kafka Cafe Beşiktaş, Cafe Kafka Kadıköy. İstanbul dışına çıktığımızda, Kafka Cafe Pub Ankara’da (Olgunlar Sokak)
Kafka’yı gıdıklayan adam: Umut sarıkaya
Umut Sarıkaya. Ara ara çizdiği Kafka karikatürleriyle, Kafka tam da unuttuldu derken “Olum manyak mısınız, Kafka unutulur mu lan!” dedirtiyor.
Ve Cemal Süreya’dan Kafka’ya
Cemal Süreya; Göçebe isimli şiirinde ve kitabında da öyle bir yerde kullanmıştır ki Franz’ı, sevi’ye on kala yine yeniden aşık eder insanı…
Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri:
Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
Şu son dönemecini de aşınca gecenin
Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
Bu ağartı ancak yürekle karşılanabilir
Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
Tutsaksan ellerin sıvışır gider zincirlerinden
Ve balyozla vursalar mısralarına
Soylu bir demir sesi yükselir
Soylu büyük ve mavi bir demir sesi
Ellerim gece yatısına çağrılmış
Ve
Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi
Yüzüm giyotine abone…