Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi, F. Scott Fitzgerald‘ın 1920’lerde yazdığı bir kısa hikayesi. Fakat çoğumuz bu hikayeyi daha çok David Fincher‘ın 2008 yapımı filminden biliyoruz. Başrollerini Brad Pitt ve Cate Blanchett‘in paylaştığı film 13 dalda Oscar’a aday oldu, bunlardan üçünü kazandı. Bir Film, Bir Kitap köşemizde bugün bu iki başarılı eseri inceleyeceğiz.
Kitap olarak; Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi.
Hayatımızı tersten yaşasaydık nasıl olurdu, bunu hiç düşündünüz mü? Benjamin Button’ın hayatı bize bu sorunun cevabını veriyor. 1860 yılında yüksek zümreye mensup Roger Button ve karısı ilk çocuklarını beklemektedir. Her ne kadar o yıllarda bebeklerin evde doğması uygun görülse de Bay Roger ve eşi modanın bir hayli ilerisindedirler. Ama o da ne! Herkes gibi bir bebek görmeyi beklerlerken karşılarında yeni doğmuş 70 yaşlarında bir adam vardır.
Sadece bu da değil. Button, yine bu yaşlardaki bir adamın zevklerine ve zihnine sahiptir. Kabullenmek başta aileye biraz zor gelse de en nihayetinde bağırlarına basarlar. Benjamin büyüdükçe –gençleştikçe de diyebiliriz– zihin yapısı da değişmekte ve bedeniyle birlikte daha aktif bir insana dönüşmektedir. O bu arada evlenir, üniversiteye gider, çocuk sahibi olur, git gide küçülerek en son bir bebeğe dönüşür.
Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi, sosyal göndermelere sahip, fantastik hikaye bir solukta okuyacağınız türden. Elinize aldığınızda bırakmaya bile vakit bulamayacağınız kısalıkta bir kitap. Bu kitap, kesinlikle okunmaya değer.
Film olarak; Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi.
Film, yukarıda bahsettiğimiz hikayeden uyarlama… Ama ne uyarlama! Eric Roth tarafından senaryolaştırılan film aslında epey genişlemiş bir versiyon.
Benjamin, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda doğar. Annesi doğum sırasında ölünce, babası çocuğun 80 yaşındaki görüntüsü karşısına dehşete düşer ve onu bir emekliler evinin basamaklarına terk eder. Burada ana karakterimizin tuhaf hikâyesi başlar. Etrafındaki herkes yaşlanırken, o, tek başına gençleşmektedir. Benjamin huzurevinde kalırken, büyükannesi de aynı huzurevinde yaşayan Daisy ile tanışır. Zaman geçer, Button onlarca maceraya atılır. Bu maceraları yaşarken her geçen gün gençleşmektedir. Daisy ise New York’ta başarılı bir dansçı olmuştur. 1960’lara gelindiğinde Benjamin ve Daisy artık aynı yaşlarda gözüküyorlardır. Ve irbirlerine aşık olurlar, ama zaman bu ilişkinin aleyhine işlemektedir.
Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi, uzun süresine rağmen bir dakika bile sıkmayan bir film. Sinematografisi, hikayesi, oyunculuklarıyla adeta bir başyapıt. Temeline “hayat” kavramını alan bu romantik hikayeyi mutlaka izlemelisiniz.