Karma’dan #EvdeRöportaj serisinin ilk konuğu, “Sar Bu Şehri”, “Mutlu Olmak Zordur Derler”, “Toprak Yağmura” ve son olarak “Paranoyak” şarkısıyla büyük çıkış yakalayan, Deniz Tekin, Sedef Sebüktekin, Zeynep Bastık gibi başarılı müzisyenlerle de sık sık yan yana dinlediğimiz, yetenekli, genç, yeni şehir ozanı Can Ozan!
Biz sorduk, o cevapladı; fakat her iki taraf da evindeydi. Çünkü Karma Türkiye ailesi olarak biz de #EvdeKal diyoruz ve sanat dahil bütün alanlarda hayatı daha sağlıklı sürdürmeyi hedefliyoruz.
Keyifli bir röportaj için kahveniz hazırsa, başlıyoruz.
- Merhaba Can Ozan! Nasılsın? Son günlerde nasıl hissediyorsun?
Valla biraz garibim… Sanırım geçirdiğimiz günlerle de ilgili. Bilmiyorum, açıklaması zor.
- Daha iyi günlerde de görüşmek isteriz… Ama bugün de öğrenmek istediğimiz mühim şeyler var. Mesela, Post Modernizme tepkinin sebebi ne?
Çünkü kelime oyunlarını çok seviyorum. Tamamen esprili, trajikomik bir yaklaşım diyebiliriz.
“Biz flörtlerimizi kontorlü telefonlarımızdan ‘çaldırıyorduk!'”
- Müzik yıllarına çok küçük yaşta başlayan Can Ozan’ın hikâyesi nedir peki? Nasıl bir müzik geçmişin var? Başlangıç noktası, tam olarak neresi?
Sanırım her şey “School of Rock” filmini izlemem ile başladı. Ardından gelen aile trajedileriyle müziğe yakalandım diyebiliriz… Ben küçükken öyle Instagram, Whatsapp gibi kolay ve aslında basite yönlendiren yoktu. Biz flörtlerimizi kontörlü telefonlarımızdan ‘çaldırıyorduk’! Dolayısıyla ergenliğim boyunca gitarla ve kendimle çok fazla vakit geçirme fırsatım da oldu. Sosyal medya, insanı adeta kendinden alıkoyuyor.
- Müzikle başlamışsın ama bir ara rotan değişmiş…
Reklamcılık üzerine aldığın eğitimi, hayatının herhangi bir yerinde kullandın mı hiç? Reklamcılık ve müzik arasında kaldığın oldu mu ya da? Sence sana ne gibi bir katkısı oldu?
Açıkçası 13 yaşımdan beri “ben müzik yapacağım” diye ortalarda dolandım durdum… Anne babamın çok hoşuna gitmemişti tabii. Birçoğumuzun başına gelen bir olay bu. Ama gel gelelim üniversitem daha bitmeden Karabalık Sound Production’da Umut Döven’in yanında staja başladım. Aslında teknik olarak reklam sektörü sayılırdı ama yaptığım iş hep ses ‘editleme’ programlarıyla ilgiliydi. Dolayısıyla reklamcılık ve müziğin kesiştiği bi’ yerden işe başladım diyebilirim. Reklamcılık okumanın ve Umut ile birlikte çalışmanın bana öğrettiği çok şey oldu. Öncelikle Umut bana post prodüksiyon ile ilgili çalışma şeklini gösterdi. Pro tools’daki trickleri öğretti. Ses mühendisliği yüksek lisansına başladığımda da Karabalık’ta çalışıyordum. Ayrıca reklam sektöründe çalışmak tüketiciyi memnun etmenin inceliklerini fark ettirdi ve sanata karşı Andy Warhol benzeri bir bakış açısı kazanmamı sağladı.
“”Bu şarkı tutar” gibi bir bakış açısıyla müzik yapmadım hiç. Asıl amaç bu olursa başarılı olunamıyor.”
- Deniz Tekin ile seslendirdiğiniz “Transatlantik” şarkısı ile çok büyük bir çıkış yakaladın, ardından “Öyle Kolay Aşık Olmam” geldi… Yeteneklerin doğrultusunda hak ettiğin yere yükselmeye devam ediyorsun. Bunun olmasını bekliyor muydun?
Nasıl olacağını tam olarak kestiremiyor, bilemiyordum ama müzik alanında bir başarı yakalayacağımı düşünüyordum. Hangi şarkının çok fazla dinleneceğini tahmin etmek yeni başlayan bir sanatçı için imkansıza yakın zaten! “Bu şarkı tutar” gibi bir bakış açısıyla müzik yapmadım hiç. Asıl amaç bu olursa başarılı olunamıyor. Benim tek bildiğim, yeterince çalışırsam başarılı olacağımdı. Kısa vadeli amacım; yaparken ve yaptıktan sonra dinlemekten zevk alacağım şarkılar yapmaktı. Bazı şarkılar ise tamamen yaşadıklarımı anlatma ihtiyacından ortaya çıktı. “Sar Bu Şehri”, “Baktın Olmuyo’” gibi şarkılar, kendi hayatımdandı…
- Bulutsuzluk Özlemi, Duman, Bob Dylan gibi isimlerden etkilendiğini duyduk… Müzik zevkin neye göre şekillendi? Hissettiklerine mi, müziğine mi, sözlerine mi, en çok neye odaklandın?
Müziğin müzik yapmayan insanlar için tek önemi, hissettirdiği şeylerdir. Kayıt kalitesi, söyleyenin sesinin güzelliği, hangi enstrümanın kullanıldığı ve benzeri şeyler sadece hissettirilecek duygu ile anlam kazanır. Dinleyici, bi’ şarkıyı çok iyi mixlenmiş diye dinlemez. Bunları anlayan biri olarak en önemli gördüğüm şey, şarkılarımı dinleyecek olanların hissedeceği duygular oldu. Haliyle birini, birilerini dinlerken de en başta bana hissettirdiği duygulara baktım.
Bana kalırsa, bu konular bence sanat felsefesine de giriyor ve bu konuları müzisyen arkadaşlarımla uzun yıllar tartıştık… O tartışmalar hepimizin bakış açısını geliştirdi!
- Seninle ilgili bir entry okuduk: Biri senin için “sanki yıllardır bu sesi arıyormuşum da buldum gibi hissediyorum” demiş… Yıllardır aradığın bir şey var mı Can Ozan?
Bilmem ki, senin var mı? 🙂
- Aramadan bulduklarımızla yetinebiliriz bence… Hadi bize en sevdiklerini söyle: renk, yemek, şehir!
Mavi ve yeşilin bazı tonlarını çok severim. En sevdiğim yemek portakallı pekin ördeği ama hiç yemedim! Bütün şehirleri görmediğim için en sevdiğim şehri de bilmiyorum… Ama Eskişehir’i çok severim demografik yapısı nedeniyle.
“2000’lerdeki isimleri şu an çok duymuyoruz… Şimdi Yüzyüzeyken Konuşuruz var, Zeynep Bastık var, Ezhel var, Gazapizm var, Emir Can İğrek var… Ve insanlar zaten 20 senedir, Poptan ziyade Rap ve Indie dinliyorlardı! Sadece, henüz kanıtlandı.”
- Senin gibi alternatif müzik yapan isimler, günden güne daha büyük bir başarı elde ediyor. Bunun ana sebebinin ne olduğunu düşünüyorsun?
Müzik endüstrisinin demokratikleşmesi, insanların dinleme alışkanlıklarının görünür olmasını sağladı. Yani bence insanlar zaten 20 senedir Poptan ziyade Rap ve Indie dinliyorlardı! Ancak korsan müzik yüzünden bütün bunların istatistik olarak kanıtları yoktu… Artık dijital bir dünyada yaşıyoruz ve her şeyin datası var. Eskiden evinde müzik yapan insanların kayıtları MP3 çalarlarımızda, korsan CDlerimizde, kasetlerimizde dolaşıyordu. Ana akım medya ve şirketler üne giden kapıyı tuttuğu için, rap yapan müzisyenleri falan göremiyorduk… Ama bu demek değil ki rap dinlenmiyordu. Rap hayvan gibi dinleniyordu! Sadece, henüz kanıtlandı.
Ben 13 yaşımda tonla rap şarkısını ezbere biliyordum. Pop ve arabesk müzik büyük şirketler için elverişli, kolay ve apolitik olduğundan dolayı en çok yatırım alan türdü…. Amerikan Streaming servisleri bu yapıyı değiştirdi. Alternatif müziğin bu yüzden başarı yakaladığını düşünüyorum. Yıllardır sahip olmaları gereken ancak Türkiye’deki büyük şirketlerin asla kendileriyle paylaşmadığı maddi gücü YouTube, Spotify gibi şirketler demokratik bir şekilde dağıtarak müzisyenlerin adeta kalkınmasını sağladılar. 2000’lerdeki isimleri şu an çok duymuyoruz… Şimdi Yüzyüzeyken Konuşuruz var, Zeynep Bastık var, Ezhel var, Gazapizm var, Emir Can İğrek var. Ve 2000’leri yaşamış biri olarak geleneksel Türkçe Pop arenasının nispeten daha iyi durumda olduğunu söyleyebilirim. Benim böyle bir teorim var…
- En sevdiğin şarkın hangisi? Söylerken en çok keyif aldığın ya da?
Durumdan duruma göre değişiyor. Eğer bi festivalde isek hareketli, atlamalı zıplamalı şarkıları söylemeyi çok seviyorum. Sofar gibi sessiz sakin oturulan bir yerde ise “Sar Bu Şehri” tadında minimal şarkıları söylemeyi seviyorum. Bunun dışında genelde yeni yazdığım şarkıları söylemekten hoşlanıyorum. Henüz tüketmemiş oluyorum çünkü.
“Dünyanın en zengin, en aptal, en mutlu, en vurdumduymaz insanı olsanız da psikolojinizi alt üst eden şeyler yaşayacaksınız!”
- “Mutlu olmak zordur derler, kötü günler görmeden” sözlerinin sahibi olarak; hangi kötü günlerin ardından böyle bir kanıya vardın?
Herkesin kötü günleri vardır, bundan eminim. Dünyanın en zengin insanı olsanız da, en aptal, en mutlu, en vurdumduymaz insanı olsanız da psikolojinizi alt üst eden şeyler yaşayacaksınız! İnsan hayatı uzun… Ben de tabii payıma düşenleri, belki biraz daha fazlasını yaşadım. Özellikle genç yaşta kaotik olaylar yaşayanlar, bu travmanın üstesinden gelmeyi başarabilirlerse çok daha sağlam bir psikolojiyle hayatlarına devam ederler. Ben buna inanıyorum. Sanırım şarkı sözleri de bunu anlatıyor…
- Eski şarkılarının yanında, yeni çıkardığın “Paronayak” isimli şarkı, 2020 senesinin özeti niteliğinde! Hangi ruh haliyle, nasıl bir yerde yazdın bu şarkıyı?
Bu şarkıyı yazmaya 2 ay önce başladım, geçen ay bitti. Aslında istemsizce ortaya çıktı diyebilirim. Twitter’da saatler geçirdiğim günler sonrasında yazdım bu şarkıyı. Zaten sıkıntılı günlerden geçiyorduk ülke olarak, sonra bütün dünya sıkıntılı günlerden geçmeye başladı! COVID-19’un ortaya çıkışı ile kalan sözlerini de yazdım ve kaydettim. Sonra Ertuğrul’a yolladım, Serkan’la davulları kaydettiler. Feryin’e yolladım bas gitarı kaydedip yolladı. Dilan’a attım trompet kaydedip yolladı. Kaan’a attım back vokal kaydetti ve yolladı. Böyle böyle şarkı oluşmuş oldu. Menajerim Burçin de klibi kurguladı. Ekip iyi olunca her şey çok hızlı gidiyor!
- 2015 yılından günümüze kadar gelen bir müzik hayatın var, yani herkesin gözünde oluşan bir Can Ozan… Peki bundan sonra da aynı çizginde devam edecek misin? Yoksa müzikle ilgili başka tarzlara yönelecek misin?
Herhangi bir çizgide devam etmek istemiyorum. Kafam çok karışık. Çizgileri sevmiyorum! Bana boş alanlar lazım. Canımın istediği her tür müziği yaparım. Lütfen şu korona mevzusu bitsin de güneşli havalarda, çayırda çimende buluşalım.
- Umarız, senin konserlerinde ve güneşli günlerde buluşuruz. Çok teşekkürler!