25 Eylül 1964’de Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde doğan Erdal Eren, bir askeri inzibat erini öldürdüğü iddiasıyla 13 Aralık 1980’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildiğinde henüz 17 yaşındaydı.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980 tarihinde Bakan Cengiz Gökçek‘in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü… Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Erdal Eren, Suner’in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen bir gösteriye katıldı. Gösteride yaşanan çatışmanın ardından göz altına alınan 24 kişiden biri, Erdal Eren idi.
Eren, çıkan çatışmada er Zekeriya Önge‘yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Gözaltına alınmasından kısa bir süre sonra da, 19 Mart 1980 günü, hakkında idam kararı verildi.
O, idam edildiğinde henüz 17 yaşındaydı…
Cezanın infaz edilebilmesi için yaşı büyütülmüştü.
Veda mektubunu hücresinde yazmış ve iç çamaşırında taşıyarak avukatına ulaşmasını sağlamıştı.
“Sevgili annem, babam ve kardeşlerim;
Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. (Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim.) Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var...
Ancak, artık olanak yok.
Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım.
…
Ölümden korkmadığımı söylemem; yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı! Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizin de bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.
Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi.
…
Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.
Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklardır. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.
Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.
Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim...
Oğlunuz, Erdal.”
İşte o korkunç günlerin ardından, 17 yaşında hayattan koparılan Erdal Eren anısına söylenen sözler gibi, şarkılar da oldu.
Sanatçılar, onu anmaktan hiç çekinmediler.
Çünkü, o daha 17’ydi…